Ⅰ. Giriş
Günümüzde gelişen teknoloji dolayısıyla gittikçe büyüyen küreselleşme neticesinde uluslararası ticaretin yaygınlaştığından bahsetmek mümkündür. Bu nedenle de farklı ülkelerdeki kişi ve kurumlar arasında akdedilecek satın alma sözleşmelerinden doğabilecek uyuşmazlıkların çözümünde hangi ülke hukukunun uygulanacağının belirlenmesi hususunda taraflar arasında birtakım anlaşmazlıklar doğabilmektedir. Bu belirsizliğin sona erdirilmesi adına ve bu tür satın alma sözleşmelerinde yeknesaklığı oluşturabilmek adına Viyana Satım Sözleşmesi (“CISG”), oluşturularak yürürlüğe girmiştir. Bu makalemizde, sözleşmelerde sıkça karşılaşılan “ayıp” kavramının gerek Türk Borçlar Kanunu gerekse Viyana Satım Sözleşmesi kapsamındaki uygulama alanları incelenerek değerlendirilecektir.
ⅠⅠ. Türk Borçlar Kanunu’nda Düzenlenen Ayıp Hükümleri
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) kapsamında “ayıp”, satılan bir malın sözleşmeye uygun olmaması veya kusurlu olması durumunu ifade etmektedir. Keza, TBK’nın 219. maddesine göre, ayıp; “malın niteliği, türü, miktarı, ölçüleri, ambalajı, işletme veya başka adı altında ilanı veya etiketi, kullanım talimatları veya garanti belgeleri gibi nitelikleriyle, satıcı tarafından yapılan her türlü açıklama ve tanıtımlarına aykırılığı” olarak tanımlanmıştır.
Bu kapsamda, malın alıcıya verildiği andaki durumu ile sözleşmede belirlenen veya satıcı tarafından yapılan açıklamalarla örtüşmemesi veya malın kullanımında beklenen normlara uygun olmaması durumunda ayıp söz konusu olabilecektir. Ayıp, malın taşıması gereken niteliklerin eksik veya hatalı olması, belirli bir amaca uygun olmaması veya normal kullanım sırasında beklenen performansı gösterememesi gibi durumları içerebilir.
Öncelikle, alıcı satın alınan malı muayene etmesi ve herhangi bir ayıp veya eksiklik tespit ettiğinde bu ayıp veya eksikliğin satıcıya ihbar edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda kanun koyucu, TBK’nın 223. maddesinde bu gözden geçirme ve bildirmeyi makul bir süre içerisinde bildirme kaydını gözetmiştir. Bu makul süre kavramı ise doktrinde tartışmalara sebebiyet verse de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 23. maddesinin (c) bendi uyarınca, ticari satımlar söz konusu olduğunda ayıptan doğan hakların kullanılması için malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür.
Bu kapsamda, alıcının ayıp bildirimi yapması üzerine; TBK’nın 227. maddesi ile kanun koyucu alıcıya, ayıplı mal karşısında çeşitli seçimlik haklar tanınmıştır. Bu haklar arasında ayıp oranında fiyat indirimi talep etme, sözleşmeden dönme, ayıplı malın tamir veya değiştirilmesini talep etme, ayıplı malın ayıpsız benzeriyle değiştirilmesi gibi seçimlik haklar bulunmaktadır. Alıcı ayıplı mala karşılık dilediği hakkı kullanmakta serbesttir. Elbette ki, alıcının bu ayıplı mal tesliminden dolayı TBK’nın 125. maddesinde kanun koyucu tarafından düzenlenen menfi veya müspet zararına ilişkin talep edebileceği tazminat hakları da saklı tutulmuştur.
ⅠⅠⅠ. Viyana Satım Sözleşmesi’nde Düzenlenen Ayıp Hükümleri
Viyana Satım Sözleşmesi, uluslararası mal satımı sözleşmelerini düzenleyen bir anlaşmadır ve Birleşmiş Milletler tarafından 11 Nisan 1980’de Viyana’da kabul edilmiştir. Sözleşme, 1988 yılında yürürlüğe girmiş ve Türkiye de 1 Ağustos 2011’de taraf olmuştur. Bu sözleşmenin amacı, yeknesak uygulamanın teşvik edilmesi ve uluslararası ticarette dürüstlük ilkesinin korunmasıdır.
CISG’nin 35-44. maddeleri arasında yer alan hükümler, malın ayıplı olması durumunda alıcının ve satıcının sahip olduğu hakları düzenlemektedir. CISG’nin 35. maddesi uyarınca malın ayıplı kabul edilmesi için belirli koşulların bulunması gerekmektedir. Bu koşullar arasında, satıcının taahhütlerini yerine getirmemesi, sunulan örnekle uyumsuz olması, malın beklenen niteliklere sahip olmaması ve normal alım beklentilerine uyulmaması gibi durumlar yer almaktadır.
Ayıp durumunda alıcının sorumlulukları arasında muayene ve ihbar yükümlülüğü bulunmaktadır. Muayene, malın sözleşmeye uygunluğunun tespiti amacıyla yapılmalıdır ve bu süre “koşulların izin verdiği ölçüde kısa bir süre” içinde gerçekleştirilmelidir. Ayıpların ihbarı da önemlidir ve alıcı, ayıpları makul bir süre içinde satıcıya bildirmelidir.
Alıcının malın ayıplı olduğunu belirlemesi durumunda, CISG’nin 46-52. maddeleri arasında belirtilen haklara sahip olacaktır. Bu haklar arasında, malın onarılması veya değiştirilmesi talebi, fiyat indirimi talebi ve sözleşmeden dönme gibi seçimlik haklar bulunmaktadır.
Sözleşmenin ihlal edilmesi durumunda, alıcının tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır. Bu kapsamda, malın onarılması veya değiştirilmesi talebi, fiyat indirimi talebi veya sözleşmeden cayma gibi seçeneklerden biri kullanılmış olsa bile, alıcı tazminat talep edebilir. Ayrıca, tazminat talep etmek için sözleşmenin ihlalinin esaslı olması şart değildir ve CISG’nin 74. ve 77. maddeleri tazminat konusunu detaylı bir şekilde düzenlemekte olup tazminat talebi alıcının ayıp sorumluluğundan doğan hangi seçimlik hakkını kullandığına göre değişkenlik gösterecektir. Ancak CISG kapsamında ileri sürülecek tazminat talebinde, TBK’dan farklı olarak alıcı mahrum kalınan kar da dahil olmak üzere menfi ve müspet zararının da tazmini talep etme hakkına sahip olacaktır.
Ⅳ. Sonuç
Türk Borçlar Kanunu ve Viyana Satım Sözleşmesi, her ikisi de ticari ilişkilerde ayıplı mal teslimine ilişkin tarafların hak ve yükümlülüklerini düzenlemektedir. Türk Borçlar Kanunu, Türkiye’deki ticari ilişkilere uygulanırken, Viyana Satım Sözleşmesi uluslararası mal satımı sözleşmelerini kapsar.
Her iki düzenlemede de malın ayıplı olduğu durumlarda alıcının haklarını korunmakta ve alıcıya çeşitli seçimlik haklar sunulmaktadır. Bu seçimlik haklar arasında fiyat indirimi talep etme, sözleşmeden dönme, malın onarılmasını veya değiştirilmesini talep etme gibi haklar bulunur. Genel olarak, TBK ve CISG’nin ayıp hükümleri, ticari ilişkilerde adil bir denge sağlamayı ve ayıplı mal durumunda alıcıların haklarını korumayı amaçlar. Ancak, özellikle herhangi bir şekilde sözleşmeye aykırılıktan doğan bir tazminat talebinde her iki düzenlemenin uygulama alanı ve detayları farklılık göstermekte olduğundan tarafların sözleşme yaparken dikkate alması gereken önemli noktalar bulunmaktadır.