Ara
Close this search box.

Eylül 19, 2024

Sorumsuzluk Anlaşmalarının Hukuki Niteliği Ve Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Sınırları

Ⅰ. GİRİŞ

Borçlar hukuku çerçevesinde, sorumsuzluk anlaşmaları, sözleşme taraflarından birinin belirli durumlar altında sorumluluğunu sınırlandıran veya tamamen ortadan kaldıran düzenlemeler olarak tanımlanabilir. Bu tür anlaşmalar, genellikle yüksek risk taşıyan işlerde, belirli hizmet sektörlerinde veya ticari sözleşmelerde karşımıza çıkmaktadır. Sorumsuzluk anlaşmalarının amacı, tarafların karşılaşabileceği hukuki sorumlulukları sınırlamak ve sözleşmeye aykırı hareket sebebiyle ortaya çıkabilecek zarara ilişkin olarak ikame edilebilecek potansiyel davaların önüne geçmektir.

Sorumsuzluk anlaşmaları, bir yandan taraflara ticari ilişki kapsamındaki risk yönetimi konusunda esneklik sağlarken, diğer yandan taraflardan birinin korunmasız kalmasına yol açmaktadır. Ancak, ekonomik açıdan güçlü borçluların, zayıf alacaklılara bu tür anlaşmaları dayatma riski mevcuttur. Bu nedenle, tarafların mutabık kalması halinde Türk Hukuku bu tür anlaşmaları geçerli kabul ederken, alacaklının haklarının korunması amacıyla sorumsuzluk anlaşmalarına 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) hükümleri ile bazı sınırlamalar getirilmiştir. İşbu makalede, sorumsuzluk anlaşmalarının hukuki niteliği, unsurları, geçerlilik şartları ve sorumsuzluk anlaşmalarının TBK hükümlerindeki sınırlamaları ele alınacaktır.

ⅠⅠ. SORUMSUZLUK ANLAŞMALARININ HUKUKİ NİTELİĞİ VE UNSURLARI

Borçlar hukuku kapsamında sözleşme özgürlüğü ve irade serbestisi ilkeler temel olup bu ilkeler taraflar arasında yapılacak sözleşmenin gerek içerik gerekse şekil yönünden, kanunda yer alan emredici hükümlerin haricinde, serbestçe kararlaştırma yetkisi vermektedir. TBK madde 112. hükümleri borç ilişkisi kapsamında borçlunun borca aykırılığa ilişkin hiçbir kusurunun olmadığını ispat etmediği takdirde her türlü borca aykırılığa ilişkin sorumluluğu olduğunu düzenleyerek alacaklıyı koruma altına almıştır. Hükümden anlaşıldığı üzere borçlar hukuku kapsamında temel anlayış borçlunun kusuru oranında sorumluluğu bulunduğu olup borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi sebebiyle alacaklının uğradığı zararın tazmininin de borçlunun sorumluluğunda olduğudur. 

Borçlar hukukunda irade serbestisi ilkesi uyarınca, taraflar sözleşmelerinde istedikleri hükümleri kararlaştırabilir. Ancak, bu serbesti, kamu düzeni, ahlak, kişilik hakları ve kanunlarda belirtilen diğer sınırlandırmalarla kısıtlanmıştır. Sorumsuzluk anlaşmaları da bu sınırlar içinde değerlendirilmektedir. Özellikle, alacaklının zarar görme olasılığı yüksek olan durumlarda, borçlunun sorumluluğunu tamamen bertaraf eden anlaşmalar, hukuk düzenince geçersiz kabul edilebilecektir. TBK hükümlerinde söz konusu temel anlayışa belirli sınırlar çerçevesinde istisnalar getirilmiş olup TBK 115. ve 116. madde hükümlerinde sınırları belirtilen sorumsuzluk sözleşmeleri ile taraflar arasında mutabakat sağlanması borçlunun borca aykırı davranışlarından doğan sorumluluğunu kısmen veya tamamen ortadan kaldırılabileceğini belirtmiştir.  Bu kapsamda Sorumsuzluk anlaşmaları, sözleşmenin ihlali sonucunda doğabilecek zararların, zarar meydana gelmeden önce alacaklı ve borçlu arasında açık ya da örtülü bir şekilde yapılan ve gelecekte alacaklı lehine ortaya çıkabilecek tazminat taleplerini tamamen veya kısmen engelleyen anlaşmalar olarak tanımlanabilecektir.

TBK hükümleri sorumsuzluk anlaşmasına ilişkin özel bir şekil şartı belirlememiş olup sorumsuzluk anlaşmaları taraflar arasında imzalanacak sözleşmeye ek olarak düzenlenebileceği gibi ayrı bir sözleşme olarak da düzenlenebilmektedir. Sorumsuzluk anlaşmalarının niteliği ve amacı göz önünde bulundurulduğunda bu tür anlaşmalar: (i) borca aykırılık durumunun mevcut olması, (ii) anlaşmanın zarar doğmadan önce yapılmış olması ve (iii) kanun tarafından belirlenen sorumluluk düzeninin borçlu lehine değiştirmesi gibi temel unsurlara sahip olacaktır. Daha önce belirttiğimiz üzere sorumsuzluk anlaşması ile borçlunun sorumluluğu kısmen veya tamamen oradan kaldırılabileceği gibi borçlunun sorumlu olacağı koşullarını veya alacaklının borçluya karşı tazminat talebini zorlaştıran, tazminat miktarını sınırlandıran anlaşmaların da sorumsuzluk anlaşması olarak nitelendirilebileceği kanaatindeyiz. Bu kapsamda borçluya ait ispat yükünün alacaklı ile bağlantılı hale getirilmesi veya kanunlarda belirtilen emredici zamanaşımı süreleri haricinde taraflarca belirlenen zamanaşımı sürelerinin kısaltılması gibi borçlunun olası zarar tazmini yükünü hafifleten anlaşmaların da sorumsuzluk anlaşmaları kapsamında değerlendirilmesi mümkündür. 

ⅠⅠⅠ. SORUMSUZLUK ANLAŞMALARININ TBK HÜKÜMLERİ KAPSAMINDAKİ SINIRLARI

Makalemizde daha önce belirttiğimiz üzere borçlar hukuku kapsamında sözleşmeler temelde sözleşme serbestisi ilkesine tabidir. Sorumsuzluk anlaşmalarının, TBK 27. madde hükümlerinde belirtilen kişilik haklarına aykırı, hukuka aykırı bir amaç taşıması, toplum ve ahlak düzenine zarar verecek şekilde düzenlenmiş olması, hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı nitelikte olması gibi adalet ilkelerine aykırılık içermesi dışında kanun koyucu TBK hükümlerinde belirtilen bazı durumlarda da geçersiz sayılacağı belirtilmiştir. Daha önce de belirttiğimiz üzere sorumsuzluk anlaşmaları ayrı bir sözleşme olarak yapılabileceği gibi, taraflar arasında imzalanan sözleşmeye hüküm olarak da eklenebilmektedir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 18.12.2014 Tarihli 2014/13539 Esas ve 2014/16751 Karar sayılı ilamı ile sorumsuzluk anlaşmalarının taraflar arasında imzalanan sözleşmeye hüküm veya hükümler olarak eklenmesi halinde güç dengesinin korunması gerektiğini,

“…Davalı tarafın verdiği hizmetin tekel niteliğinde olması karşısında TBK 20 ve 25. maddeleri de nazara alındığında sözleşme özgürlüğünde bulunması gerekli güç dengesinin bir taraf aleyhine bozulduğu, sözleşme özgürlüğüne müdahale ile sözleşme adaletinin sağlanması gerektiği kanısına varılmıştır…” 

demek suretiyle belirtmiştir.

Sorumsuzluk anlaşmalarının sınırlarına ve hangi şartlarda geçersiz kabul edileceğine ilişkin olarak TBK’nın 115. maddesi hükümleri emredici nitelikte olup işbu maddede kanun koyucu sorumsuzluk anlaşmalarına ilişkin herhangi bir tanımla yapmaksızın bu sözleşmelerin sınırlarını hüküm altına almıştır. İlgili madde;

“Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.

Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç sebebiyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.

Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.”

demek suretiyle sorumsuzluk anlaşmalarına: (i) kusur yönünden, (ii) hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluk yönünden ve (iii) yetkili makamların izniyle yürütülen, uzmanlık gerektiren hizmetlere ilişkin hafif kusurdan sorumluluk yönünden sınırlandırmıştır. 

İlgili madde hükümlerini daha detaylı incelemek gerekirse TBK’nın 115. maddesinin ilk fıkrasında kanun koyucu, sorumsuzluk anlaşmalarının yalnızca hafif kusur halinde geçerli olacağını belirterek borçlunun ağır kusuru, kastı veya ciddi ihmal durumlarında sorumlu olmayacağına dair hükümler içeren sorumsuzluk anlaşmalarının geçersiz olacağını belirtmiştir. TBK 115. maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise kanun koyucu, bazı durumlarda borçlunun hafif kusuru nedeniyle zarara ilişkin sorumluluğunun bile sorumsuzluk anlaşması ile ortadan kaldırılamayacağını, sorumsuzluk anlaşmalarının hükümsüz kabul edileceği durumları genişleterek emredici nitelikte düzenlenmeler getirmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından 30.10.2017 tarihli, 2016/3632 Esas ve 2017/5846 Karar sayılı ilamı ile sorumsuzluk anlaşmalarının geçerliliğine ilişkin olarak somut olayın özellikleri ve somut olayda uygulanacak kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiği;

“…Mahkemece, davalı tarafından ibraz edilen Vinç Çalışma Fişi’nde sorumsuzluk kaydı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, dava ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nın 854. maddesinde Kanunun, taşıyıcıya, taşıma işleri komisyoncusuna ve faaliyetleri Devlet iznine bağlı taşıma işletmelerine yüklediği sorumlulukların, önceden hafifletilmesi veya kaldırılması sonucunu doğuran tüm sözleşme hükümlerinin geçersiz olduğu belirtilmiştir. 6098 Sayılı TBK’nın 115. maddesinde de uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına dair önceden yapılan anlaşmaların kesin olarak hükümsüz olduğu düzenlenmiştir.

demek suretiyle ortaya konmuştur. 

Genel olarak TBK 115. madde birinci fıkra ağır kusur, ağır ihmal ve kast durumlarında sorumsuzluk anlaşmalarının geçersiz olacağını belirtirken üçüncü fıkra, yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülen ve uzmanlık gerektiren faaliyetlerde hafif kusura ilişkin sorumsuzluk anlaşmalarının yapılamayacağını hüküm altına alarak, birinci fıkranın bir istisnasını oluşturmaktadır. 

Kanun koyucu, TBK 116. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasında, 

“Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.

Yardımcı kişilerin fiilinden doğan sorumluluk, önceden yapılan bir anlaşmayla tamamen veya kısmen kaldırılabilir.

Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.”

şeklindeki hükümler ile sorumsuzluk anlaşmalarına yönelik bir diğer önemli sınırlamayı emredici olarak düzenlemiştir. Bu maddenin birinci fıkrasına göre, borçlu, borcun ifasını veya borç ilişkisi kapsamındaki hakların kullanımını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına bırakmış olsa bile, bu kişilerin verdiği zararı telafi etmekle yükümlüdür. Sorumsuzluk anlaşmalarına sınır çizen ikinci fıkra hükümlerinde ise, bu tür yardımcıların eylemlerinden doğan sorumluluğun önceden yapılan anlaşmalarla tamamen veya kısmen kaldırılabileceği belirtilmiştir. Ancak, üçüncü fıkra, uzmanlık gerektiren hizmetler, meslekler veya sanat dalları için, yalnızca kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinlerle yürütülebileceğini ve borçlunun yardımcıların fiillerinden sorumlu tutulmaması yönündeki anlaşmaların kesin olarak geçersiz olacağını hükme bağlamaktadır. Bu düzenleme, borçlunun yardımcı kişileri kullanarak etkinlik alanını genişletmesine rağmen, bu genişlemenin riskini de üstlenmesini sağlar. Böylece, kasıt, ağır ihmal ve hafif ihmal gibi borca aykırılıklar birlikte değerlendirilerek, bu durumlara ilişkin yapılan sorumsuzluk anlaşmaları emredici düzenlemeler doğrultusunda geçersiz sayılmaktadır.

Kanun koyucunun, TBK 115. madde hükümlerinde sorumsuzluk anlaşmalarına ilişkin ana hatlar, TBK kapsamında yer alan bazı özel sözleşme tiplerindeki ayıba karşı tekeffül borcuna ilişkin sorumluluk hükümlerinde uygulama alanı bulmaktadır. Örneğin TBK 207. madde hükümlerinde tanımlanan satış sözleşmelerine ilişkin olarak TBK 221. madde;

“…satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlandıran her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.”

demek suretiyle satıcı ve alıcı arasındaki sorumsuzluk anlaşmasının satıcının ayıba karşı sorumluluğunun ancak satıcının ayıplı malın kusurunu bilmemesi veya bilmesinin satıcıdan beklenemeyeceği durumlarda geçerli olacağı belirtilmiştir. 

TBK 393. madde hükümlerinde hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmesi ve işverenin de yapılan işe ilişkin olarak işçiye ücret ödendiği sözleşmeler olarak tanımlanmıştır. TBK’da tanımlanan bir başka sözleşme türü olan hizmet sözleşmelerine ilişkin olarak doktrindeki ağırlıklı görüş yukarıda bahsedilen TBK 115. madde ikinci fıkra hükümlerinin iş hukukunun temel ilkelerinden biri olan işçinin korunması ilkesi ve işçinin kişiliğinin korunması başlıklı TBK 417. madde emredici hükümleri merceği ile değerlendirilmesi gerektiğidir. 

Kira sözleşmelerinde sorumsuzluk anlaşmalarının nasıl uygulanacağı veya sorumsuzluk anlaşmalarının bu sözleşme türüne ilişkin sınırlarına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak TBK 304. maddesi;

“Kiralananın önemli ayıplarla teslimi hâlinde kiracı, borçlunun temerrüdüne veya kiraya verenin kiralananın sonradan ayıplı duruma gelmesinden doğan sorumluluğuna ilişkin hükümlere başvurabilir.

Kiralananın önemli olmayan ayıplarla tesliminde ise kiracı, kiralananda sonradan ortaya çıkan ayıplardan dolayı kiraya verenin sorumluluğuna ilişkin hükümlere başvurabilir.”

kiraya verenin ayıptan sorumluluğuna ilişkin bazı şartları ortaya koyarak sorumluluğun sınırlarını çizmiştir. Bu kapsamda kira sözleşmesinde ayıp önemli ve önemsiz olarak ayrılmış olup kiralananın kiralanan şeyin kullanımını objektif olarak ortadan kaldıran ve önemli ayıp olarak nitelendirilmiştir.  Konut ve çatılı işyeri kiralarına ilişkin olarak da TBK’da özel bir düzenleme bulunmamakta olup TBK 301. maddesi;

“Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Bu hüküm, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı aleyhine değiştirilemez; diğer kira sözleşmelerinde ise, kiracı aleyhine genel işlem koşulları yoluyla bu hükme aykırı düzenleme yapılamaz.”

demek suretiyle kiracı aleyhine düzenleme yasağının konut ve çatılı işyeri kiralarında da uygulama alanı bulduğunu belirtmektedir. Ek olarak ürün kiralarına ilişkin olarak TBK 358. madde hükümleri, özel hüküm bulunmadığı takdirde kiraya verenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle kiracının uğrayacağı zararlarla ilgili yapılacak sorumsuzluk anlaşmalarının, adi kira sözleşmeleri için geçerli olan sorumsuzluk anlaşması kurallarına göre değerlendirileceği belirtilmiştir. Bu açıklamalar kapsamında kira sözleşmelerinde kiracı aleyhine sonuçlar doğuran sorumsuzluk anlaşmalarının TBK 115 ve TBK 301. madde genel hükümleri ışığında, kanun koyucunun belirttiği şartların sağlanması halinde ise 304. madde hükümleri ışığında geçersiz olma ihtimali yüksektir. 

TBK 470. maddesinde tanımlanan eser sözleşmelerinde ise ayıptan sorumluluk için eseri teslim alan kişiye gözden geçirme ve ayıba ilişkin bildirimde bulunmak yükümlülüğü söz konusudur. 477. madde hükümlerinde teslim işlemi sonrası, iş sahibine eseri gözden geçirme ve ayıpları bildirme yükümlülüğü doğduğu, iş sahibi, teslim aldığı malı gözden geçirme ve ayıpları bildirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde eseri kabul etmiş sayılacağı ancak bu kabulün, yalnızca açık ve basit ayıplar için geçerli olduğu belirtilmiştir. Yüklenici tarafından kasten gizlenmiş veya usulüne uygun gözden geçirme ile tespit edilemeyecek ayıplar söz konusu olduğunda, yüklenicinin sorumluluğu devam edecek olup ayıbın iş sahibinden kaynaklanması durumunda, iş sahibi ayıptan doğan haklarını kullanma hakkı bulunmayacaktır. Eser sözleşmelerine ilişkin olarak 477. madde hükümlerinin TBK 115. madde hükümleri ile paralellik göstermesi ve eser sözleşmelerinde sorumsuzluk anlaşmasına ilişkin özel bir hüküm bulunmaması sebebiyle TBK 115. maddedeki genel hükümlerin eser sözleşmeleri kapsamında da uygulanabileceği kanaatindeyiz.

Ⅳ. SONUÇ

Sorumsuzluk anlaşmaları, borçlar hukuku çerçevesinde taraflar arasında düzenlenen ve borçlunun sorumluluğunu sınırlayan veya tamamen ortadan kaldıran hükümler içerir. Bu anlaşmalar, taraflar arasında risk dağılımını düzenlemek ve ticari ilişkilerdeki belirsizlikleri azaltmak amacıyla yapılmakta olup TBK kapsamında bu tür anlaşmaların geçerliliği, kanunun öngördüğü sınırlar çerçevesinde belirlenmektedir.

Sorumsuzluk anlaşmalarının genel olarak sınırlarını belirleyen TBK’nın 115 ve 116. maddesi hükümleri, TBK kapsamında özel düzenleme bulunmayan özel sözleşme tipleri için de geçerli olup, bu sözleşmelerde yer alan sorumsuzluk anlaşmalarının da kanunun öngördüğü ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, sorumsuzluk anlaşmaları, borçlar hukuku kapsamında sözleşme serbestisi ilkesine dayalı olarak taraflarca düzenlenebilirken, bu anlaşmaların geçerliliği, TBK’nın sözleşmenin niteliği, tarafların konumu vb. hususları göz önüne alarak oluşturduğu sınırlar çerçevesinde belirlenmektedir. Bu kapsamda borçlunun sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmayı amaçlayan anlaşmalar, özellikle alacaklının haklarını zayıflatma potansiyeli taşıdığı durumlarda sorumsuzluk anlaşmaları emredici hükümlere aykırılık sebebiyle geçersiz sayılmaktadır.

Saygılarımızla,

Kılınç Hukuk & Danışmanlık

Yazarlar

Nigar Guliyeva

Nigar Guliyeva

Kıdemli Avukat

Aksu Efesoy

Aksu Efesoy

Avukat