Giriş
Mimarlar, inşaat projelerinin başlangıç aşamasından tamamlanma aşamasına kadar projede görev alan ve yeni bina tasarlama, eski binaları restore etme ve mevcut binaları kullanmanın yeni yollarını geliştirme gibi projelerden sorumlu olan kişilerdir. Mimarlık mesleği mensuplarının yaptığı meslek faaliyetleri sırasında bir eser meydana getirdiğini hukuken kabul etmek gerekmektedir. Mimarlar, projelerinin çizimini ve teslimini yaptıklarında edimlerini yerine getirmiş olup ve karşılığında ücrete hak kazanmaktadırlar. Mimarlık sözleşmelerinin hukuki türü konusunda, eser sözleşmesi ve karma sözleşme görüşü gibi farklı görüşlerin ortaya koyulduğu da görülmekte olup işbu makale kapsamında, genel bir tabirle mimarlık sözleşmelerinin hukuki niteliği, farklı görüşler kapsamında incelenecektir.
Ⅰ. Mimarlık Sözleşmelerinin Konusu: Bir Eser Meydana Getirmek
Mimarlık; Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK”) yer alan mesleklerden olup mimarlık faaliyetleri neticesinde elde edilen ürünün eser değerinde olduğu, yine bu kanunun 2. ve 4. maddelerinde görülmektedir. Mimarlık, FSEK’in 2. maddesinin 3. fıkrası gereğince
“Bedii vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, planlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimari maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri” ilim ve edebiyat eseri olarak sayılmaktadır.
Aynı kanunun 4. maddesinin 3. fıkrasında da mimarlık eserleri, güzel sanat eseri olarak tanımlanmaktadır. Mimari eserlerin fikri mülkiyet haklarına ait koruma süreleri, FSEK’in 27. Maddesi gereğince eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden sonra da 70 yıl olarak kabul edilmiştir. Mimarlık hizmeti sonucunda mimari eser sözleşmesiyle çalışan mimarın yarattığı mimari projeler ve uygulama ürünleri, bu doğrultuda kişisel haklardan sayılmış ve koruma altına alınmıştır.
Bu doğrultuda; mimari eserlerin dahil olduğu sanat eserleri ve eser sahibinin hakları başta olmak üzere fikri haklar kapsamında herhangi bir uyuşmazlık çıktığında, uyuşmazlığı çözmekle görevli mahkeme, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleridir. Nitekim Yargıtay da;
“Mahkemece davacı tarafından meydana getirilen projenin davalının istemine uygun olup olmadığının ve bu proje üzerinde eser sahibinin hakkının bulunup bulunmadığının tartışılması gerektiği, bu tartışmanın da Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin görev alanında bulunduğu gerekçesi ile dava dilekçesinin reddine, mahkemenin görevsizliğine, dosyanın Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.”
şeklinde hüküm kurmak suretiyle davanın Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görüleceğini ifade etmiştir.
ⅠⅠ. Mimari Proje Düzenleme Sözleşmesinin Hukuki Niteliği
Öncelikle belirtmek gerekir ki mimari proje düzenleme sözleşmesi, mimar tarafından eserin çizimi ve/veya tesliminin taahhüdü karşılığında ücret taahhüt edilen karşılıklı borç yükleyen sözleşme türüdür. İşbu sözleşme türü, Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) hükümlerinde açıkça düzenlenmemektedir. Nitekim, mimarlık faaliyetlerinin ilk kısmı; mimar tarafından bir tasarım yapılmasını ve iş sahibine bağlı olmaksızın bir eser meydana getirilmesini kapsarken, çalışmaların diğer bölümünde ise mimarın bu tasarımının gerçekleştirilmesi için etkin gözetim – denetim yaptığı görülmektedir. Bu doğrultuda, mimar tarafından projenin tasarlanması, mimarın fikri olarak iş görmesinin sonucu olup ekonomik olarak da değer taşıdığından eser olarak sayılması; bu nedenle, bu sözleşmenin eser ve iş görme sözleşmelerinden oluşmuş karma ve hatta bileşik bir sözleşme olarak sınıflandırılması uygun olacaktır. Zira hukuksal olarak iki bağımsız sözleşme, kendilerine özgü niteliklerini koruyarak ortak bir amaçla bir araya gelmektedir.
Bu değerlendirmenin sonucu olarak da eser sözleşmesinin konu ve esaslarına uygulanan Türk Borçlar Kanunu’nun 470.maddesi ile devam maddelerinde yer eser sözleşmesine ilişkin ilgili hükümleri, mimari proje düzenleme sözleşmesi kapsamında da uygulama alanı bulacaktır.
a. Mimari Proje Düzenleme Sözleşmesinin Kuruluş Esasları
Eser sözleşmelerinin kuruluşunda herhangi bir şekil şartı öngörülmemektedir. Bu bağlamda mimari proje düzenleme sözleşmeleri sözlü veya yazılı yapılabilecektir. Fakat buna karşın, sözleşmenin yazılı bir şeklide yapılması ileride meydana gelebilecek bir anlaşmazlık ve/veya hukuki sorun açısından ispat durumunda ve hak kaybına uğramamak adına yararlı olacaktır. Mimarlık sözleşmelerinin içeriği ise; Türk borçlar hukukuna egemen ilkeler çerçevesinde; TBK’nın 26. maddesi “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” hükmü gereğince sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca taraflarca belirlenebilmektedir. Ne var ki sözleşmenin, aynı kanunun 27. maddesindeki “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan” esaslara aykırı olması durumunda sözleşme, kesin olarak hükümsüz sayılmaktadır.
b. Tarafların Hakları ve Borçları
Mimarlık sözleşmesinde tarafların hakları ve borçları genel olarak, Borçlar Kanunu, İmar Kanunu, Sınai Mülkiyet Kanunu, TMMOB Kanunu, Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun, TMMOB Mimarlar Odası Serbest Mimarlık Hizmetlerini Uygulama, Tescil ve Mesleki Denetim Yönetmeliği, Mimarlar Odası Mesleki Davranış Kuralları Yönetmeliği, Mimarlık Hizmetleri Şartnamesi, Mimari Proje Çizim ve Sunuş Standartları ile fen ve teknik kurallarında düzenlenmektedir. Sayılanlar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde uygulanacağı bilinen konut, işyeri gibi nitelikte mimari proje sözleşmelerine yönelik olup sınırsız bir alanda tasarım yapabilen mimarların bağımsız sanat icra etmelerine yönelik bir kısıtlama mevzuatta söz konusu değildir.
Mimarın, sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirirken, iş sahibinin haklı menfaatini gözetmesi ve özenle ifa etmesi gerekmektedir. Eser sözleşmesinde, mimarın özen yükümlüğünün belirlenmesinde, emsal işleri yapan farklı bir mimarın göstermesi gereken özen beklenmektedir. TBK m. 471; “Yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır. Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir. Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü amir olup mimarın karşılaması gereken yükümlülükler belirtilmektedir. Ayrıca eser sözleşmesi kapsamında mimar; iş sahibine işe zamanında başlaması ve işi zamanında bitirmesi hususunda borçlanmaktadır. Eseri zamanında meydana getirmesi ve aynı zamanda eserin teslimini de zamanında, etik kurallara ve ahlaka uygun şekilde yapması gerekmektedir.
Bu sözleşmelerde asıl anlaşmazlık ürünün ayıplı olması durumunda ortaya çıkmaktadır. Eser sözleşmesindeki mimarın, ayıplı bir eserden sorumlu tutulabilmesi için eserin teslimi ve/veya teslim edilen eserin ayıplı olması gerekmektedir. Teslim edilen eserin, mimar tarafından vaat edilen özelliklerinden farklı bir nitelikte olması durumunda ayıplı eser olarak kabul görmektedir. Sözleşmede bu şekilde bir sorun olduğu durumlarda TBK m.474 çerçevesinde iş sahibine belirli haklar tanınmıştır. Mevcut maddede “İş sahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır. ” şeklinde belirtilmiş olup iş sahibine ayıplı ürünü belirtmesi konusunda kanun koyucu tarafından hak verilmiştir. Bu durumlarda iş sahibinin kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ürün tesliminde sözleşmeden dönme durumu, eserin teslimini kabul edip indirim talep etme durumu veya ayrıca ayıplı ürünün masraflarının yükleniciye ait olması koşulunda eserin tamirini isteme hakkı söz konusu olmaktadır. İş sahibi, eseri kabul ettikten sonra ayıplı olduğunu fark ederse eseri ivedikle mimara bildirmesi gerekmektedir, eğer ki bildirim gerçekleşmezse eserin kabulü esas alınmaktadır.
İş sahibinin eser sözleşmesi niteliğindeki mimari proje düzenleme sözleşmelerinde yerine getirmesi gereken yükümlülüklerden en önemlisi ise, eser bedelinin ödeme borcu gerekliliğidir. TBK madde 479 gereğince, iş sahibinin bedel ödeme borcu eserin teslim anında muaccel olmaktadır. İş sahibinin ödemesi gereken bedel işin niteliği, değerine ve mimarın yaptığı masraflara göre belirlenmektedir.
Sonuç
Mimarlık mesleği mensuplarının, mimarlık faaliyetini gerçekleştirmek için yaptığı mimarlık sözleşmelerinde; eser ortaya koymayı taahhüt ederken işveren de bunun karşılığında bedel taahhüt etmektedir. Bu sözleşme tam iki taraflı bir sözleşme olup şekil şartına bağlı olmamaktadır. Mimarlık sözleşmelerinin hukuki niteliği konusunda, Türk Borçlar Kanunu kapsamında düzenlenen eser sözleşmesi ve karma sözleşme görüşü gibi farklı görüşlerin ortaya koyulduğu da görülmektedir. Bununla birlikte, mimari eserler Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser olarak korunmakta olup mimarlık mesleği mensuplarının ürettiği esere ilişkin fikri hakları da hukuki güvence altına alınmaktadır.
Saygılarımızla,
Kılınç Hukuk & Danışmanlık