GİRİŞ
Türk hukukunda teminat ilişkileri, kanuni düzenlemeler ve uygulamanın ihtiyaçları doğrultusunda şahsi veya ayni mahiyette, muhtelif konu ve mekanizmalarla kurulabilmektedir. Genel borçlar hukuku hükümleri kefalet ve rehin ilişkilerine dair düzenlemeler getirirken, ticari işletme rehinleri veya kaydi sermaye piyasası araçlarının teminat olarak kullanılması gibi niteliği itibarıyla özel düzenlemeleri gerektiren belirli teminat ilişkileri ise özel kanunlarda düzenlenmektedir.
Sermaye piyasası araçlarını konu edinen teminat sözleşmeleri, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (“SerPK”)’nda özel olarak ele alınmış ve genel teminat ilkelerinden uzaklaşılmış, doğurduğu hükümler ve şekil şartları itibarıyla ayrıca düzenlenmiştir.
Sermaye piyasası araçlarını konu edinen teminat sözleşmelerinin yasal dayanağı ve uygulanmasına ilişkin makale serimizin bu ilk bölümünde; Türk hukuk sisteminde mevcut teminat ilişkileri incelenecek, SerPK’nın 47. maddesinin tesis edilmesinin arkasındaki gerekçelere ve düzenlemenin genel rehin ilkelerinden ayrışan unsurlarına değinilecektir.
A. TÜRK HUKUKUNDA TEMİNAT İLİŞKİLERİ ve REHİN
Teminat sözleşmeleri, teminat olarak belirlenen değere ve teminat alan lehine tanınan hakkın kapsamına göre şahsi teminatlar ve ayni teminatlar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Bu ayrım doğrultusunda şahsi teminatlar teminat alana ilgili borcun tahsili için teminat verenin tüm malvarlığına başvuru hakkı verirken ayni teminatlar, teminat alana teminat verenin malvarlığının belirli bir unsuru üzerinde herkese karşı ileri sürebileceği bir hak sağlamaktadır.
Şahsi teminatların uygulamada en sık karşılaşılan biçimleri kefalet ve garanti sözleşmeleri olup bahse konu iki sözleşme tipi, temel olarak borcun asıl borçlu tarafından ifa edilmemesi durumunda üstlenilen sorumluluğun asıl borcun devamlılığına ve geçerliliğine bağlı olup olmaması noktasında birbirlerinden ayrılmaktadır.
Ayni teminatların konusunu ise taşınır ve taşınmaz eşyalar ile alacak veya devredilebilen ve paraya çevrilebilen bağımsız haklar oluşturmakta; ayni teminat sözleşmeleri, teminat amaçlı olarak bir hakkın veya eşyanın devredilmesi veya bir hak yahut eşya üzerinde rehin hakkı tesis edilmesine dair sözleşmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Mülkiyete dayalı teminat ilişkisi, sınırlı durumlar ve belirli koşullar dahilinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu (“TMK”) ile düzenlenen mülkiyeti saklı tutma müessesi ile kurulabileceği gibi uygulama ile şekillenen ve içtihat ile doktrin doğrultusunda şekillenen teminat amacıyla mülkiyetin devri ve düzensiz rehin yollarıyla da kurulabilmektedir.
Teminat amacıyla mülkiyetin devrinin söz konusu olduğu durumda, mülkiyeti bu amaçla devralan kişi, teminat konusu eşya üzerinde mülkiyet hakkından doğan bütün yetkilere sahip olmakla birlikte, bu yetkisi sözleşmeden doğan borcu kapsamında söz konusu eşyayı belirli şartlar dahilinde kullanma ve borç ödendiğinde geri verme yükümlülüğü ile kısıtlanmaktadır.
Söz konusu hukuki araçlar her ne kadar teminat ilişkilerinin kurulmasında görece çeşitli seçenekler sunsa da ticari hayatın gereklilikleri doğrultusunda, genel teminat ilişkilerinin doğasında yer alan sıkı koşul ve hükümlerden ayrışarak özel düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Mevzuatımızda yer alan özel nitelikte bir düzenleme olarak 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu (“TİTRK”) örnek verilebilir. Nitekim, TMK ile düzenlenen taşınır rehni hükümleri gereğince, rehin konusu eşyanın rehin verenin tek başına hakimiyetinden çıkması rehin hakkının doğması için zorunludur. Söz gelimi, rehin konusunun ticari faaliyetlerin bir unsuru olan bir ekipman olması hâlinde, TMK hükümleri uyarınca ilgili ekipmanın hakimiyeti rehin verenden çıkmadıkça, ekipman üzerinde rehin kurulamayacaktır. Bununla birlikte, bu durumda rehin veren ilgili ekipmanı kullanamayacağından, rehinle teminat altına alınan borcun ödenmesi kabiliyeti önemli ölçüde azalmakta ve rehin güvencesinin işleviyle bağdaşmayan bir sonuç ortaya çıkarmaktadır.
Uygulamadaki söz konusu eksikliğe istinaden TİTRK ile getirilen düzenlemeyle, ticari işlemlerle sınırlı olmak kaydıyla, belirli taşınır eşya ve haklar üzerinde, sicile tescil şartıyla teslimsiz taşınır rehni kurulması imkânı sağlanmıştır. Ayrıca aşağıda açıklanacağı üzere, sermaye piyasası araçlarını konu edinen teminat ilişkilerine dair SerPK hükümleriyle benzer şekilde TİTRK kapsamındaki rehin ilişkilerine, esas borç ilişkisinde temerrüt hâlinde rehne konu eşyanın mülkiyetinin doğrudan alacaklıya geçmesini engelleyen lex commissoria yasağından müstesna tutulmuştur.
B. SERMAYE PİYASASI ARAÇLARINI KONU EDİNEN TEMİNAT SÖZLEŞMELERİNE İLİŞKİN YASAL DÜZENLEME
a. SerPK Düzenlemesine Duyulan İhtiyaç
SerPK’nın 13. maddesi uyarınca, Sermaye Piyasası Kurulu (“Kurul”) tarafından belirlenen; halka arz edilmiş şirket payları, fon katılma payları, kira sertifikaları, gayrimenkul sertifikaları, devlet iç borçlanma senetleri gibi sermaye piyasası araçlarının Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. (“MKK”) nezdinde kaydileştirilmesi zorunludur.
Alacak haklarının üzerinde TMK hükümleri doğrultusunda rehin tesis edilebilmesi mümkün olmakla birlikte, kaydileştirmeyle cismi varlığını yitiren sermaye piyasası araçlarına özgü hükümlerin düzenlenmesi gerekliliği doğmuştur. Zira TMK’nın ilgili hükümleri, alacak rehnine ilişkin esasları düzenlerken senede bağlanmış olup olmadıklarına göre ayrım yapmakta, kaydi haklara uygulanacak hüküm ve şartları belirlemeye ve kaydi niteliğin mahiyetine uygun düzenlemeleri öngörmeye dair eksik kalmaktadır.
Bu ihtiyacın karşılanması ve 2000’li yılların sonunda yoğunlaşan uluslararası finansal regülasyon faaliyetleriyle eşgüdümün sağlanması amacıyla, kaydileştirilmiş sermaye piyasası araçlarını konu edinen teminat sözleşmeleri SerPK’nın 47. maddesinde hüküm altına alınmıştır.
b. Sermaye Piyasası Araçları Bakımından Lex Commissoria İstisnası
SerPK’nın 47. maddesi, alacaklının, teminat konusunun mülkiyetini edinerek veya teminat konusunu satarak alacağını karşılamasına izin vermektedir.
TMK’nın 949. maddesinde düzenlenen lex commissoria yasağına getirilen bu istisnayla amaçlanan, bu yönde bir başka istisna tesis eden TİTRK düzenlemelerinde olduğu gibi, ticari hayatın hızı içinde alacaklının çıkarlarının korunabilmesidir. Nitekim, finans piyasalarının volatil yapısı ele alındığında, cebri icrayla kaybedilen zaman dilimi içerisinde teminat konusu sermaye piyasası aracının değerinde dalgalanmaların meydana gelebileceğini öngörmek güç değildir. Dolayısıyla teminat ilişkisinin sağladığı güvence fonksiyonunun -ve bir uzantısı olarak alacaklının menfaatlerinin- korunabilmesi amacıyla, sermaye piyasasını konu edinen teminat sözleşmeleri lex commissoria yasağından müstesna tutulmuştur.
C. SONUÇ
Menkul kıymetlerin kaydileştirilmesi ile birlikte taşınır rehni kurallarının sermaye piyasası araçlarını konu edinen teminat sözleşmelerine uygulanabilirliği tartışmaya açılmıştır. Konuya ilişkin uluslararası düzenlemelerin hız kazanması ve hukukumuzda düzenlenen genel rehin hükümlerinin finans piyasalarının gerektirdiği hız ve esnekliği sağlamakta da yetersiz kalmasıyla, sermaye piyasası araçlarını konu edinen teminat sözleşmelerine özgü düzenlemelerin tesis edilmesi ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyaca cevaben tesis edilen SerPK’nın 47. maddesi, sermaye piyasası araçlarını konu edinen teminat sözleşmelerine ilişkin özel hükümler düzenlenerek piyasanın istikrarlı, güvenilir ve etkin şekilde işlemesine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Makale dizimizin bir sonraki bölümünde; sermaye piyasası araçlarını konu edinen teminat sözleşmelerinin türleri, şekil şartları ve alacağın tahsili bakımından doğurduğu hükümler incelenecektir.