I. GİRİŞ VE KAMULAŞTIRMA İLE VEKALET ÜCRETİ KAVRAMI
1. Bilindiği üzere kamulaştırma kavramı Anayasa’nın 46.maddesi içerisinde düzenlenen ve kişilerin mülkiyet hakkını doğrudan etkileyen bir kavram olmakla birlikte idarenin bilhassa kamu menfaatini ilgilendiren, kamu yararı açısından yapılması ve/veya verilmesi acil olan elektrik, su, yol gibi hizmetlerin sağlanabilmesi adına gerçek/tüzel kişilere ait taşınmazları karşılığı tam ve eksiksiz olarak karşılanmak ve mülkiyet hakkı zedelenen tarafı tatmin etmek suretiyle kendi nezdine geçirmesini ve gerekli hizmetlerin sağlanabilmesi adına o hizmete özgülemesini ifade etmektedir.
2. Bu kapsamda kamulaştırma kavramından bahsedilmesi için belirli unsurların birlikte bulunması gerekmekte olup bu unsurlar;
- Kamulaştırmanın devlet ve diğer kamu tüzel kişileri eliyle gerçekleştirilmiş olması
- Ancak kamu yararının gerektirdiği hallerde yapılması
- Ancak kanunla gösterilen esas ve usullerde yapılması
- Kamulaştırmaya konu alanın özel mülkiyete tabi olması
- Kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin hak sahibine peşinen ödenmesi
şeklinde sayılabilecektir. Dolayısıyla 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu (“Kanun”) kapsamında kamulaştırma yararı kararının verilmesi ile tam, kısmi veya acele kamulaştırma işlemlerinin gerçekleştirilmesine başlanılabilecektir.
3. Bu noktada önemli olan, mülkiyet hakkı kamulaştırma işlemi neticesinde zedelenen taraflara idari yargıda kamulaştırma işleminin iptali ve adli yargıda ise maddi düzeltim davalarının açılabilmesi imkanının tanınması gerekliliğidir. Nitekim özü itibarıyla en temel haklardan olan mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler ancak idari/adli yargı tarafından gerçekleştirilecek denetim neticesinde sonlandırılabileceğinden bu husus mülkiyet hakkın korunması adına oldukça önemlidir.
4. Uygulamada ise her ne kadar kamulaştırma işlemi neticesinde mülkiyet hakkında zedelenme yaşayan kamulaştırma işleminin öznesi hak sahiplerine bu hak tanınmakta ise de görülmekte olan davalarda kamulaştırma işleminin iptali ve/veya kamulaştırma sonucu takdir edilecek bedele ek olarak idarenin kendisini vekil ile temsil ettirmesi ve davanın idare lehine sonuçlanması durumunda vekalet ücretine hükmedilip hükmedilmeyeceği sorunu ortaya çıkmakta olup bu sorunun ayrıca değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
5. Dolayısıyla öncelikle vekalet ücretinin hukuki dayanaklarının tespit edilmesi ve yapılan bu tespitler ile yargı kararları ışığında kamulaştırma işlemini gerçekleştiren idare lehine vekalet ücretine karar verilip verilemeyeceğinin tespit edilmesi gerekmektedir.
II. VEKALET ÜCRETİNİN DAYANDIĞI TEMEL PRENSİP NEDİR?
6. Türk hukukunda vekalet sözleşmeleri kapsamında vekilin, verdiği hizmet karşılığı alması gereken asgari bir tutarın mevcut olması gerektiği düzenlenmiştir. Nitekim, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 323. maddesi içerisinde yargılama giderleri kapsamına hangi unsurların dahil olduğu sayılmış olup vekil vasıtasıyla takip edilen davalarda takdir olunan vekalet ücreti de yargılama giderleri içerisine dahil edilmiş ve bu giderlerin dava aleyhine sonuçlanan tarafça karşılanması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
7. Yine, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun (“Avukatlık Kanunu”) 164. maddesi içerisinde de vekalet ücretine ilişkin olarak bu ücretin avukatın verdiği hukuki destek hizmetinin bir karşılığı olduğu belirtilmiş olup bu ücret “akdi” ve “karşı taraf vekalet ücreti” olarak ikiye ayrılmış vaziyettedir. Bilindiği üzere açılan davanın sonuçlanmasıyla, aleyhine hüküm kurulan taraf hakkında verilen hükmün yanında ayrıca karşı taraf vekalet ücretini de ödemesi zorunluluğu yüklenmiş ve dolayısıyla davanın kaybedilmesinin bir sonucu olarak davayı kaybeden tarafa davanın kaybı bakımından ortaya çıkabilecek sorunlara ek bir yükümlülük getirilmiş durumdadır.
8. Bu kapsamda kamulaştırma işlemlerinin iptali ve bedel tespiti davalarında idare lehine karar verilmesi halinde vekalet ücretine hükmedilip hükmedilmeyeceğinin mevzuat, yargı kararları ve süregelen içtihat çerçevesinde özellikle incelenmesi halihazırda mülkiyet hakkı zedelenmiş olan kamulaştırma süjesine ek bir yükümlülük getirilmemesi adına önem arz etmektedir. Zira, kamulaştırma işlemlerine ilişkin açılan çeşitli davalar kapsamında kamulaştırma işlemini gerçekleştiren idare tarafından söz konusu vekalet ücretinin kendileri adına hükmedilmesi ve bundan karşı tarafın sorumlu olmasına gerektiğine yönelik yapılan itirazların mevcudiyeti göz önüne alındığında söz konusu durumun yasal zemininin açıklanması ihtiyacı doğmaktadır.
III. GÜNCEL MEVZUAT, YARGITAY VE AİHM KARARLARI IŞIĞINDA İDARE LEHİNE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLEBİLİR Mİ?
9. Yukarıda da değinildiği üzere özellikle HMK ve Avukatlık Kanunu içerisinde düzenlenen vekalet ücreti temel anlamıyla vekilin davanın yürütülmesi ve sonuçlandırılması adına ortaya koyduğu bütün çabanın karşılığı olarak kendisine takdir edilen bir ücret olup bu ücretin temel amacı sağlanan hizmetin karşılıksız bırakılmamasının ve kamu düzenine ilişkin olan avukatlık faaliyetinin gereği gibi yerine getirilebilmesi adına gerekli motivasyonunun sağlanmasıdır.
10. Dolayısıyla özellikle kamulaştırma işlemlerine ilişkin olarak ikame edilen davaların haricinde idarenin taraf olduğu diğer davalarda idare lehine karar verilmesi ile idarenin kendisini vekil ile temsil ettirmiş olması halinde karşı taraf aleyhine vekalet ücretine hükmedilebilecek olup kamulaştırma işlemlerine ilişkin açılan davalarda ise değinilmesi gereken bazı özellikli hususlar bulunmaktadır.
11. Şöyle ki; bazı dava tipleri bakımından davanın neticesi itibarıyla her zaman davanın bir kazananı veya kaybedeni bulunmamakla birlikte özellikle kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davalarında idarenin tek taraflı tasarrufları neticesinde kamulaştırılan taşınmazın bedel bakımından ne olduğu ve tapuda gerçekleşecek tescilin kimin adına yapılması gerektiğine yönelik tespitlerde bulunulduğundan bu tip davalar esasen tespit davaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
12. Dolayısıyla davanın kazanılması veya kaybedilmesi bu tip davalar bakımından davanın hem tespit davası halini almış olması hem de davanın açılmasında mülkiyet hakkı zedelenen tarafın herhangi bir etkisi bulunmadığından söz konusu olmamakta ve bu nedenle işin özü gereği tarafların davacı/davalı sıfatları esasen bulunmamakta yalnızca kanuni birer terim olarak kullanılmaktadır. Bu kapsamda davanın neticelenmesi ile dava sonucunda herhangi bir tarafın kazanmasından bahsedilemeyeceğinden davayı “kaybeden” ve mülkiyet sahibi olduğu taşınmazı kamulaştırılan davalı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi hakkaniyetli gözükmemektedir.
13. Bu noktada her ne kadar Kanun içerisinde spesifik olarak vekalet ücretine davanın hangi tarafının katlanacağına ilişkin bir belirleme yapılmamışsa da Kanun’un 29. maddesi içerisinde davanın görülmesi hasebiyle ortaya çıkacak giderlerden kimin sorumlu olacağı;
“10 uncu madde uyarınca mahkeme heyetinin harcırahları, 15 inci madde uyarınca mahkemece oluşturulan bilirkişilerin ve keşifte dinlenilen muhtarın mahkemece takdir edilecek ücretleri ile, tapu harçları ve bu Kanunun gerektirdiği diğer giderler kamulaştırmayı yapan idarece ödenir.”
şeklinde kamulaştırma işlemini gerçekleştiren idare olarak belirlenmiş vaziyettedir. Görülebileceği üzere Kanun tarafından ortaya çıkabilecek yargılama giderleri kamulaştırma işlemini gerçekleştiren idareye yüklenmiş olup bu giderler numerus clausus olarak değil Kanun’un gerektiği diğer haller de kapsama dahil edilmek suretiyle vekalet ücretini de kapsayıcı şekilde düzenlenmiştir.
14. Bu anlamıyla yukarıda da açıklandığı üzere yargılama giderleri arasında bulunduğu gerek HMK gerekse de Avukatlık Kanunu ile açıkça belirtilmiş olan vekalet ücretinin kamulaştırma davaları bakımından da Kanun’un 29. maddesi kapsamında tutulması gerektiği açıktır. Dolayısıyla Kanun’un işbu açık hükmü uyarınca, açılacak davanın kamulaştırma işleminin süjesi konumunda bulunan mülk sahibi aleyhine sonlanması durumunda dahi kamulaştırma işlemini gerçekleştiren idare lehine vekalet ücretine karar verilmesi Kanun içerisinde bu tür yargılama giderlerinin idareye yüklenmiş olması sebebiyle mümkün değildir.
15. Tespit edilmesi gereken bir diğer husus ise Kanun’un işbu açık hükmü karşısında mevcut içtihadın ne yönde olduğu ve Mahkemelerin ne şekilde karar verdiğidir. Bu kapsamda Yargıtay, kamulaştırma işlemlerine ilişkin davalarda İlk Derece Mahkemesinin kamulaştırma işlemini gerçekleştiren idarenin haklı olduğu yönünde lehe karar vermesi halinde ayrıca bir lehe vekalet ücretine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu yönünde içtihat geliştirmiş olup bu tutumunu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen 14.05.2019 tarih 2019/241 E. ve 2019/560 K. sayılı kararı (“Karar”) ile de pekiştirmiştir. Buna göre Karar içerisinde özetle;
“Görüldüğü üzere eldeki davanın temeli kamulaştırma işlemi olup, daha önce de ifade edildiği gibi taşınmaz malikinin davalı sıfatını kazanması doğrudan Kanundan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla davanın açılmasında taşınmaz maliki olan davalının bir kusuru bulunmayıp, davalının, davacı idareyi dava açmaya zorlama gibi bir durumu da söz konusu değildir.
Öte yandan, davalı tarafa davacı idare lehine vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğünün getirilmesi durumunda mülkiyet hakkına sahip olan taşınmaz malikinin hem taşınmazı elinden alınmış olacak hem de vekâlet ücreti miktarı kadar eksik kamulaştırma bedeli alacaktır. Bu durum ise T.C. Anayasası’nın 46’ncı maddesinde düzenlenen “gerçek karşılığın ödenmesi” ilkesinin ihlali sonucunu doğuracaktır.
Hâl böyle olunca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin davacı idare lehine vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği yönünde verdiği direnme kararı yerindedir.”
şeklinde açıkça ifade edilmiş ve kamulaştırma işlemine ilişkin davalarda yargılama giderlerinin bir parçası olan vekalet ücretinin halihazırda taşınmazı elinden alınan mülkiyet hakkı sahibine vekalet ücreti ödeme yükümlülüğünün getirilmesinin eksik kamulaştırma bedeli ödenmesine yol açacağı açıkça belirtilmiştir.
16. Söz konusu durum Anaya Mahkemesi (“AYM”) tarafından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (“AİHM”) 18.03.2019 tarihli Musa Tarhan y. Türkiye kararına atıfta bulunmak suretiyle incelenmiş ve 2018/32734 Başvuru No ve 28.07.2022 tarihli kararı içerisinde özetle;
“AİHM başvurucuya ödenecek kamulaştırma bedelinin belirlendiği davalarda devletin bir elle verdiğini yargılama giderlerinin tahsili yoluyla diğer bir elle almasının aslında bir paradoks olarak göründüğünü vurgulamıştır.”
ve
“AİHM sonuç olarak kamulaştırma bedelinde önemli ölçüde azalma meydana geldiği ve bu sonuca başvurucunun davranışının yol açtığı gösterilemediğinden başvurucunun kamulaştıran idarenin avukatlık ücretini ödemeye mahkûm edilmesinin ona aşırı bir külfet yüklediğini ve kamu yararı ile bireyin hakları arasındaki adil dengenin bozulduğunu değerlendirmiştir. Bu sebeple mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.”
şeklinde açıkça kamulaştırma işlemlerine ilişkin söz konusu davalar kapsamında kamulaştırma işlemini gerçekleştiren idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin halihazırda Anayasa’nın 35. maddesi içerisinde düzenlenen ve en temel haklardan olan mülkiyet hakkı zedelenen mülkiyet hakkı saihibin söz konusu hakkının daha da fazla zedelenmesine yol açacağı hüküm altına alınmıştır.
IV. SONUÇ
Sonuç itibarıyla AİHM, AYM ve Yargıtay tarafından verilen kararlar ile yukarıda detaylıca açıklanan ilgili mevzuatlar çerçevesinde kamulaştırma işlemini gerçekleştiren idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin mümkün olmadığı, bu yönde hüküm kurulmasının kamulaştırmanın süjesi konumunda olan mülkiyet hakkı sahibine ek bir külfet yüklenmesine neden olduğu, Anayasa’nın 46. maddesi içerisinde belirtildiği üzere kamulaştırma işlemi neticesinde ödenmesi gereken tutarın gerçek değere ilişkin ve vekalet ücretinin idare lehine hükmedilmesinin kamulaştırma bedelinin gerçek değer olarak ödenmesine engel olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Dolayısıyla hüküm kurulurken tüm bu hususların birlikte değerlendirilerek bütüncül olarak ele alınması ve yapılan değerlendirme neticesinde içtihat ve mevzuat hükümleriyle paralel şekilde hüküm kurularak kamulaştırma işlemlerinde vekalet ücretine ilişkin olarak kurulacak hükümlerde yeknesaklığın sağlanması gerekmektedir.