Aralık 21, 2023

İdarenin Taşınmazlara Kamulaştırmasız Olarak El Atması

I. GİRİŞ VE KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA KAVRAMI 

İdarenin kamu yararına ilişkin eylemleri için özel mülkiyete tabi bir taşınmazın tamamı veya bir kısmı üzerinde kullanımının gerekmesi durumunda taşınmazın hukuka uygun şekilde kullanımına ilişkin izlenecek yol, usul ve esaslar yasal mevzuat çerçevesinde düzenlenmiş olsa da bazı durumlarda idare; fiili veya hukuki olarak söz konusu yol, usul ve esaslara uymaksızın taşınmaz malikinin en temel haklarından olan mülkiyet hakkına müdahale edebilmektedir. Bu durumda idare taşınmaz malikine maliki olduğu taşınmazın bedeline yahut taşınmazdan yararlanılmasına ilişkin bir karşı ifada bulunmaksızın hukuki veya fiili olarak taşınmaza el koymakta ve bu kapsamda hukuk düzeni çerçevesinde belirlenen usul ve esaslara aykırı işlemler tesis edebilmektedir.

İdarenin bu şekildeki hukuka aykırı eylemleri ve mülkiyet hakkına müdahale edilmesinin bir neticesi olarak belirli zararlar ortaya çıkabilmekte ve taşınmaz maliki bu zararları idareden talep etme hakkını elde edebilmektedir. Nitekim bu durumda idare, yerine getirmekle mükellef olduğu kamu hizmeti görevini ifa ederken tek taraflı tasarrufu ile malikin rızasını almaksızın hareket ettiğinden Anayasa’nın;

“…Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir…”

şeklindeki 46. maddesine aykırı davranmakta ve yine Anayasa’nın 35. maddesinde bireylerin en temel haklarından biri olarak düzenlenen mülkiyet hakkına esaslı şekilde müdahale etmektedir. Bu kapsamda idarenin kamulaştırmasız el atmasından bahsedilebilmesi için;

  • El atılan taşınmazın özel hukuk kişisinin mülkiyetinde olması,
  • Kamulaştırma yetkisine sahip idare tarafından kamulaştırma yapılmaksızın fiilen veya hukuki statüsünde yapılacak bir değişiklik ile taşınmaza el konulması,
  • El koymanın kamu yararı amacıyla yapılması,
  • El koymanın hukuka aykırı olarak gerçekleştirilmesi

gerekmektedir. Bu şartların gerçekleşmemesi durumunda idarenin kamulaştırmasız şekilde el atmasından bahsedilemeyecek ve bu kapsamda el atmanın önlenmesi davası ikame edilmesi yoluna gidilemeyecektir.

II. KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMANIN TÜRLERİ

İdare tarafından hukuka aykırı şekilde uygulanan kamulaştırmasız el atma, uygulamada iki farklı şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlar “Fiili El Atma” ve “Hukuki El Atma” olarak kendilerini göstermekte olup temel anlamda bazı niteliksel farklılıkları bulunmaktadır. Buna göre;

Fiili el atma durumuna örnek olarak idarenin taşınmaz malikine herhangi bir surette para veya karşılık ödemeksizin ve kanunda belirlenen usul ve esalara uymaksızın taşınmaz üzerinde bir tesis, kendi kullanımına özgülenen bir yapı inşa etmesi örnek gösterilebilecek iken hukuki el atma (imar kısıtlılığı) durumunda ise idarenin malike ait taşınmaz üzerinde fiili bir tasarrufta bulunmamasına rağmen imar planlarında değişiklik yapması, imar planının fiilen harekete geçirilmemesi sebebiyle kamulaştırma yoluna gidilmeksizin taşınmazın hukuki statüsüne müdahale edilmesi gösterilebilecektir. 

III. FİİLİ EL ATMADAN KAYNAKLANAN EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE BEDEL DAVALARI

El atmanın önlenmesi davasının açılması ile davacı konumundaki malik genel anlamıyla idarenin haksız tecavüzünün sona erdirilmesini talep etmekte olup davanın açılabilmesi idarenin hukuka aykırı eylemlerinin devam eder nitelikte olmasına bağlıdır. Zira, idarenin kanunda belirtilen usul ve esaslara aykırı şekilde el attığı taşınmaz üzerindeki fiilleri sona erdiyse malik ancak mevcut zararlarını talep edebilecek ve bu da ancak bedel davasının açılması ile mümkün olabilecektir. Bu durumda hâkim idarenin taşınmaza verdiği zarar bakımından tazminat sorumluluğu olduğuna hükmedebilecektir. Haksız fiilden kaynaklı tazminat sorumluluğundan farklı olarak hâkim taşınmazın dava tarihindeki bedelinin malike ödenmesinin yanında taşınmazın mülkiyetinin de idareye devrine ve tapuda idare adına tesciline karar verebilecektir. 

İdarenin halihazırda hukuka aykırı şekilde el attığı taşınmaz üzerindeki fiili hakimiyetinin devam ediyor olması durumunda ise, malik temel olarak iddialarını Türk Medeni Kanunu’nun;

“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeni sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.

şeklinde düzenlenen 683. maddesine dayandırmak suretiyle el atmanın önlenmesi davası açabilecektir. Bu dava niteliği itibarıyla bir eda davası olduğundan malik idareden el attığı taşınmaz üzerinden fiili hakimiyetini kaldırması veya hukuki el atma durumunun mülkiyet hakkına engel olmayacak şekle getirilmesi ve düzeltilmesini talep edebilecektir.

Hukuki el atma olarak tanımlanan imar kısıtlılığından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, fiili el atmadan kaynaklı el atmanın önlenmesi ve bedel davalarından farklı olarak ise; imar planında değişiklik talebi ile idareye başvuru yapılması, imar planının iptali davası açılması veya idarenin yol açtığı zararların tazmini amacıyla tam yargı davası açılması da mümkün olabilecektir.

Kamulaştırmasız el atmanın önlenmesi davası temel olarak mülkiyet hakkına dayanan bir dava niteliğinde olduğundan bu davayı ancak tapuda kayıtlı malik ikame edebilecek olup taşınmaz üzerinde paylı veya elbirliği ile mülkiyet durumunun söz konusu olması durumunda ise paydaşlardan her biri veya maliklerden bir tanesi işbu davayı ilgili kamulaştırmasız el atma işlemini gerçekleştiren idareye karşı ikame edebilecektir. 

Belirtilmesi gereken bir diğer önemli husus ise; kamulaştırmasız el atmanın önlenmesi ve bedel davalarında dava açma süresi olup kamulaştırmasız el atma özü itibarıyla mülkiyet hakkına müdahale eder nitelikte olduğundan ayni bir hak olan mülkiyet hakkı dolayısıyla zamanaşımı süresine tabi değildir. 

Bu noktada istisnai olarak uygulanacak olan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun;

“Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması gerekir…”

şeklinde düzenlenen geçici 6. maddesi hükmünün irdelenmesi önem arz etmektedir. Zira hüküm, içerisinde de belirtildiği üzere uygulanacağı zamansal aralığa ilişkin birtakım sınırlamaların yanında dava şartı olarak da uzlaşma yoluna gidilmesini zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla belirtilen tarihler arasında meydana gelen kamulaştırmasız el atma davaları kapsamında öncelikle uzlaşma yoluna başvurulması ve bu nedenle ortaya çıkan taleplerin de işbu hükme uygun olarak sunulması gerekmektedir.  Ancak belirtilen tarihten sonra meydana gelen kamulaştırmasız el atma davalarında uzlaşmanın dava şartı olmaktan çıkarıldığı da belirtilmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. 

IV. SONUÇ

İdarenin malikin izni olmaksızın kamulaştırmasız olarak taşınmazlara el atmasının kişilerin en temel hak ve hürriyetlerinden olan mülkiyet haklarına müdahale olduğu değerlendirildiğinde bu gibi durumlarda hakları ihlal edilen kişilerin el atmanın fiili veya hukuki nitelikte olmasına göre haklarını savunmaları, el atmanın önlenmesini ve el atılan taşınmaz üzerindeki zarar ya da taşınmazın bedelini dava yoluyla talep etmeleri, bu kapsamda kanunun çizdiği çerçeve içerisinde kalmak ve ilgili istisnai durumlara riayet etmek suretiyle haklarını aramaları gerekmektedir. 

İdarenin ise bu noktada ihtiyaçları doğrultusunda iktisap etmek istediği taşınmazlara ilişkin olarak taşınmaz malikleri ile anlaşmak suretiyle veya kanun ve yasal mevzuat içerisinde düzenlenen usul ve esaslara uyarak ilgili taşınmazı kamulaştırması ve kişilerin mülkiyet hakkını ihlal etmeksizin kamu hizmetinin gereklerini yerine getirmesi gerekmekte olup bu şekilde yapılmayan ve hukuki sınırlara riayet etmeksizin yapılan işlemlerin açıkça hukuka aykırı nitelikte olacağının bilincinde olması gerekmektedir. 

Saygılarımızla,

Kılınç Hukuk ve Danışmanlık

Yazarlar

Eren Can Ersoy

Eren Can Ersoy

Kıdemli Avukat

Batu Uslu

Batu Uslu

Avukat