GİRİŞ
Boşanma davalarında ve sonrasında, taraflar arasında en sık gündeme gelen uyuşmazlık konulardan birisi, düğünde takılan takı ve paraların hangi eşe ait olacağı hususuyla birlikte; bu malvarlığı değerleri üzerinde hak sahibi olan eşin belirlenmesi ve akabinde bu eşe iade edilmesi noktasıdır. Ziynet eşyaları olarak nitelendirilen bu eşyalar; altın, gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış olup insanlar tarafından süs eşyası olarak takılabilen eşyalara verilen isimdir ve ayrıca evlilik durumunda gelin ve damada verilen hediyeler olarak da tanımlanabilmektedir. Bu durumda; bilezik, kolye, gerdanlık, takı seti, saat, küpe gibi benzeri ürünler de ziynet eşyası statüsünde tanımlanmaktadır. Ziynet eşyalarının boşanma veya ölüm halinde hangi hukuki statü dahilinde değerlendirilecekleri ve kime ait olacakları, evlilik birliği içerisinde ortak ihtiyaçların karşılanması için tüketilmeleri halinde nasıl bir süreç yürütülmesi gerektiği ve tüm bu hususların ispatlanmasında hangi yolların izlenilmesi gerektiği hususları, pratikte soru işaretlerine neden olabilmektedir.
Ziynet eşyaları, eskiden beri Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereği genel olarak kadına ait olarak kabul edilmekteydi. Ne var ki ziynet eşyalarının, toplumumuz özünde soyut ve sosyal bir karşılıklılık amacı taşıdığı düşünüldüğünde, bu görüşün tartışmalara sebebiyet vermesi ve kamuoyunun gündeminde önemli bir yer edinmesi sebebiyle Yargıtay, işbu tartışmaları bitirecek bir karara imza atarak söz konusu bu takıların düğünde kime takıldıysa o kişide kalacağına dair yeni bir içtihat geliştirdi. İşbu makale kapsamında, ziynet eşyalarının hangi tarafa ait olacağı hususu, Yargıtay tarafından verilmiş olan emsal nitelikli kararlar ışığında incelenecektir.
A. YARGITAY TARAFINDAN BENİMSENEN ESKİ GÖRÜŞ
Düğünde takılan takıların boşanma durumunda hangi tarafa ait olduğuna ilişkin Türk Medeni Kanunu ve ilgili diğer mevzuatta açıkça yazılı bir düzenleme olmaması hakimlerin Türk Medeni Kanunu md. 1 kapsamında örf ve âdet hukukunu uygulaması neticesinde farklı şekillerde hüküm kurmalarına neden oluyordu. Ziynet eşyalarına ilişkin davalarda temyiz incelemesi yapan ve bu nedenle içtihat makamı olan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından, düğünde takılan takıların ve zilyet eşyalarının tamamının kadın eşe ait olacağı hakkında kararlar verilmekteydi. Örneğin; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2017/1769 Esas 2018/13037 Karar sayılı ve 19.11.2018 tarihli ilamında;
“Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu durumda ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere erkeğe verildiğinin ispatlanması halinde erkek almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.’’
şeklinde hüküm kurulmak suretiyle, bu husus açıkça hüküm altına almıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise kadına takılan her türlü ziynet eşyasının ve paranın kadına ait olduğuna, erkeğe takılan takılardan ise kadına özgülenmiş takıların kadına; diğer zilyet eşyalarının ve paraların ise erkeğe ait olacağı yönünde kararlar vermekle birlikte, başka kararlarında ise düğün sırasında takılan ziynet eşyalarının kim tarafından, kime takıldığına bakılmaksızın; bir anlaşma veya örf adet kuralı olmadığı takdirde kadına ait olacağını ve kadının kişisel malı sayılacağı yönünde hüküm kurmaktaydı. Bu görüşün temelinde geçmiş yıllarda kadının erkeğe göre ekonomik anlamda daha zayıf olduğu inancı ve kadının boşanma sonrasında kendi hayatını kurması için geçecek zaman aralığında işbu takılar ile hayatını idame ettirmesi amacı yatmaktaydı.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1038 E., 2021/458K. sayılı ve 13.04.2021 tarihli kararında;
“Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve âdet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve âdet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve âdet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.”
şeklinde içtihat vermek suretiyle düğünde takılan takılar açısından “kadına özgü ziynet eşyası’’ ayrımını ortaya koymuş ve bu yolla kadına özgü sayılmayan ziynet eşyalarının erkeğe verilebileceği noktasında ayrıksı bir emsal karar vücut bulmuştur. Yargıtay’ın bu husustaki farklı kararları neticesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1038 Esas 2021/458 Karar ve 13.04.2021 tarihli kararı ile “genel örf ve âdet ile ülke gerçeklerine göre; kim tarafından hangi eşe takılırsa takılsın aksine örf ve âdet ile kural olmaması halinde kadına bağışlanmış ve artık kadının kişisel malı olarak kabul edildiğine’’ hükmederek, içtihat birliğini sağlamıştır.
B. ZİYNET EŞYALAR ÜZERİNDEKİ HAK SAHİBİNİN TESPİTİNE İLİŞKİN GÜNCEL GÖRÜŞ
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi; yukarıda izah ettiğimiz şekilde önceki kararlarında ziynet eşyalarının kural olarak kadına ait olacağı yönünde hükümler kurmaktayken, 04.04.2024 tarihinde vermiş olduğu 2023/5704 E. 2024/2402 K. sayılı en güncel kararıyla bu içtihadından dönmüş bulunmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, işbu kararı ile mevcut içtihattan farklı bir karar vermiş olup erkeğe takılan takıların erkeğe ait olacağına, sandığa konulan takıların ise tarafların ortak mülkiyetine ait olacağına karar vermiştir. Yargıtay işbu kararında;
“Dairemizin önceki içtihatları, “aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır” yönündeydi. Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu konuda Dairemizin ilkesel nitelikteki yeni görüşüne göre; “Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir” yönündedir. Uyuşmazlık, tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak bu ilkeler doğrultusunda çözülmelidir.“
şeklinde görüş belirtmiştir. İşbu kararda da belirtildiği gibi aksini gerektiren bir yerel örf ve âdet kuralı ya da taraflar arasında bir anlaşma olmadığı takdirde hak sahipliği, aşağıdaki şekilde olacaktır:
- Belirli bir cinsiyete özgü olan takılar, o eşe ait olacaktır. (Örneğin set, bilezik, küpe gibi kadına özgü eşyalar kadına ait olacakken, erkek saati gibi erkeğe özgü eşyalar kime takıldığına bakılmaksızın erkeğe ait olacaktır.)
- Bunun dışında takılan takılar hangi eşe takıldıysa ona ait olacaktır.
- Sandığa atılan takılar da (eğer cinsiyete özgü değillerse) eşlerin ortak mülkiyetinde kabul edilecektir.
Bu kuralların aksini gerektiren bir anlaşma ya da yerel örf ve âdet iddia ve ispat edilirse, ilgili sözleşmeye veya yerel örf ve âdet kurallarına göre hüküm kurulacaktır.
Görüldüğü üzere güncel içtihat; erkeğe takılan ziynet eşyalarının erkeğe, kadına takılan ziynetlerin ise kadına ait olması yönündedir. Cinsiyete özgülenmiş takı tabirinden ne anlaşılması gerektiği hususu ise tartışmalı olmakla birlikte genel görüş; ziynet eşyanın belli bir cinsiyete özgü olması halinde cinsiyete uygunluğa göre karar verilmesi gerektiği; eğer bu konuda bir tereddüt varsa, bilirkişi incelemesi yapılması suretiyle tespit ettirilmesidir. Bilirkişi incelemesine giden ziynetin her iki cinsiyet için de uygun olduğu belirlenirse, takılan veya verilen eşe ait sayılacaktır.
C. SONUÇ
Yukarıda ifade edilen tüm nedenler ve atıf yapılan Yargıtay kararları inceleme kapsamına alındığında öncelikle belirtmek isteriz ki; evvel tarihte Yargıtay tarafından benimsenen, “genel örf ve âdet ile ülke gerçeklerine göre; kim tarafından hangi eşe takılırsa takılsın aksine örf ve âdet ile kural olmaması halinde kadına bağışlanmış ve artık kadının kişisel malı olarak kabul edildiği” yönündeki yerleşik görüş terkedilerek, düğünde takılan ve ek olarak sandığa konulan takılarda erkeğin de hakkının olacağı yönünde yeni bir görüş benimsenmiştir. Buna ek olarak; taraflar arasındaki anlaşma olgusunun varlığı ile aksine yerel örf ve âdet olgularının varlığının ispatının ne şekilde sağlanabileceğine veya cinsiyete özgülenmiş ziynet eşya tabirinin ne şekilde yorumlanacağına dair gelecekte Yargıtay tarafından başkaca kararlara imza atılması, hukuk camiası açısından ve toplum nezdinde yol gösterici olacaktır.
Saygılarımızla,
Kılınç Hukuk & Danışmanlık