Eylül 8, 2025

Ticari Sözleşmelerde Belirsiz Edim Hükümlerinin Mahkeme Kararıyla Belirlenmesi

Ⅰ. GİRİŞ

Sözleşmeler, tarafların iradelerine dayanarak kurulan hukuki işlemlerdir. Özellikle ticari ilişkilerde sözleşmelerin hızlı şekilde kurulması ve operasyonel ihtiyaçlara göre şekillenmesi, zaman zaman bazı hükümlerin eksik veya belirsiz kalmasına yol açabilmektedir. Sözleşmede edimin içeriğinin, süresinin, bedelinin ya da yerine getirme koşullarının açıkça kararlaştırılmamış olması, uygulamada sıkça karşılaşılan bir durumdur.

Bu tür belirsizlikler söz konusu olduğunda, sözleşmenin tamamen geçersiz sayılması pratikte hakkaniyete uygun olmadığından, mahkemelerin sözleşmeyi tamamlayıcı bir rol üstlenerek eksik hükmü belirlemesi gündeme gelir. Bu yazıda, mahkemelerin edim hükümlerini belirleme yetkisinin sınırları, bu yetkinin sözleşme serbestisi ilkesiyle ilişkisi ve uygulamada karşılaşılan sorunlar ele alınacaktır.

Ⅱ. EDİM HÜKÜMLERİNİN SÖZLEŞMEDE BELİRSİZ OLMASI

Sözleşmenin temel unsurlarından biri edimdir. Sözleşme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) 1. madde’ ye göre sözleşme, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulur. Ancak uygulamada, özellikle çerçeve sözleşmelerde, ön protokollerde veya standart sözleşme formlarında edime ilişkin hususlar her zaman açık ve ayrıntılı biçimde düzenlenmemektedir:

  • Teslim süresi yalnızca “makul süre” şeklinde ifade edilebilmekte,
  • Ücret “taraflarca daha sonra kararlaştırılacaktır” ibaresine bırakılabilmekte,
  • Hizmetin kapsamı ise çoğu kez ayrıntılandırılmamaktadır.

Bu tür durumlarda sözleşmenin kurulup kurulmadığı, kurulmuşsa uygulanabilir olup olmadığı tartışma konusu haline gelmektedir. Özellikle ticari uyuşmazlıklarda Yargıtay, sözleşmeyi geçersiz saymaktan ziyade geçerli kabul etme eğilimindedir. Nitekim, Yargıtay Genel Kurulu 2019/717 esas, 2022/848 karar numaralı 07.06.2022 tarihli kararda da görüleceği üzere:

“Buna karşılık olumsuz sonuçta hakim, incelemeleri sonucunda tarafların birbirine uygun sözleşme iradesi bulunmadığını tespit ederse bu durumda sözleşmede boşluk olabilir ve bu boşluk şartları varsa sözleşmenin tamamlanması yoluyla doldurulur.”

şeklinde düzenlenmiştir. Mahkemeler, eksik bırakılan hususları tamamlayarak sözleşmenin ifasını sağlamaktadır. Böylelikle, sözleşmenin ticari hayattaki işlevselliği ve taraflar arasındaki hukuki güvenlik korunmuş olmaktadır.

Bu noktada mahkemenin tamamlayıcı rolünün hukuki dayanağı önem taşır. TBK 2.madde uyarınca sözleşmelerin yorumunda dürüstlük kuralı esas alınırken, TBK 27.madde kapsamında öngörülen genel geçersizlik hali yalnızca sözleşme konusu imkânsız veya ahlaka ya da kamu düzenine aykırıysa uygulanır. Dolayısıyla, sözleşmede eksiklik bulunması tek başına geçersizlik sebebi değildir. TBK 16.maddeye göre sözleşmenin hüküm doğurabilmesi için esaslı unsurların belirli veya belirlenebilir olması gerekir. Bununla birlikte TBK 26-27.maddeleri uyarınca taraflarca açıkça düzenlenmeyen hususlarda hukuk düzeni tamamlayıcı kurallarıyla boşlukları doldurur. Bu çerçevede mahkeme, sözleşmenin geçersizliğine hükmetmek yerine, tamamlayıcı hukuk kurallarına, ticari teamüllere, dürüstlük ilkesine ve tarafların önceki işlem alışkanlıklarına dayanarak eksik edim hükmünü belirleyebilir. Böylelikle taraf iradelerinin korunması ve sözleşmenin geçerliliğinin sürdürülmesi mümkün olur.

Ⅲ. MAHKEMENİN TAMAMLAYICI ROLÜNÜN UYGULAMA ALANLARI VE SINIRLARI 

Sözleşmelerde esaslı unsurlardan biri olan edimin belirsiz bırakıldığı durumlarda, mahkemeler tamamlayıcı rol üstlenerek sözleşmenin ifasını mümkün kılmaktadır. Benzer şekilde, teslim süresinin sözleşmede “taraflarca kararlaştırılacak” gibi belirsiz ifadelerle düzenlenmiş olması durumunda TBK 90. madde uyarınca makul sürede ifa ilkesi devreye girmekte ve “makul süre” kavramı çoğunlukla ticari teamüller doğrultusunda yorumlanmaktadır. Örneğin Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2019/2210 esas sayılı ve 2019/4750 karar numaralı 21.11.2019 tarihli karar kapsamında görüleceği üzere:

“Taraflar arasında yazılı sözleşme olmadığı gibi, iş bedeli konusunda da uzlaşma bulunmamaktadır. Bu nedenle işin bedeli, TBK 481. maddesine göre; Yargıtay uygulamalarında da benimsendiği gibi, yapıldığı yıl mahalli piyasa fiyatlarına göre hesaplanmalıdır. Mahkemece işe ait projelerin de getirtilmesi suretiyle, HMK 281/2. maddesi uyarınca bilirkişiden alınacak ek raporla işin bedeli (KDV dahil olacak şekilde) yapıldığı yıl piyasa fiyatlarına göre hesaplattırılıp, davacının kabulünde olan veya kanıtlanan ödemelerin mahsubu ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.”

hizmetin kapsamının açıkça belirlenmediği danışmanlık veya mimarlık sözleşmelerinde vs. ise mahkemeler, teknik bilirkişilere başvurarak sözleşmenin konusunu somutlaştırmakta ve ifayı mümkün hale getirmektedir.  Ne var ki, mahkemenin sözleşmeye hüküm eklemesi, doktrinde ve uygulamada önemli bir tartışmayı beraberinde getirmektedir. Sözleşme serbestisi ilkesi gereği, mahkeme tarafların iradesi yerine geçemez; fakat hukuki güvenlik ve ticari işlem güvenliği bakımından, tarafların açıkça irade beyanında bulunduğu ancak yalnızca bazı hükümlerin eksik bırakıldığı hallerde, mahkemenin bu eksiklikleri tamamlaması zorunlu olabilir. Bu noktada mahkeme, tarafların açıkça anlaşmadığı yeni bir düzenleme yaratmamalı, yalnızca taraf iradesiyle uyumlu biçimde belirsizliği gidermelidir.

Bununla birlikte, mahkemelerin bu yetkisi ihtiyatlı şekilde kullanılmalıdır. Aksi takdirde yargı organı, tarafların iradelerini değil kendi kanaatini uygulayan bir merciye dönüşebilir. Bu durum, sözleşme serbestisi ilkesini zedeler ve tarafların önceden öngördükleri sözleşme hükümlerinden farklı sonuçlarla karşılaşmalarına yol açar. Bu nedenle mahkemenin tamamlayıcı rolü yalnızca esaslı unsurları belirsiz bırakılmış, fakat tarafların irade beyanı açık olan sözleşmelerle sınırlı tutulmalı; ayrıca bu müdahale tarafların makul beklentileriyle uyumlu olacak şekilde kullanılmalıdır.

Ⅳ. TİCARİ HAYATTA BELİRSİZ EDİM HÜKÜMLERİNİN PRATİK SONUÇLARI

Ticari sözleşmelerde edim hükümlerinin belirsiz kalması, yalnızca hukuki tartışma boyutuyla değil, aynı zamanda uygulamada doğurduğu pratik sonuçlarla da önemlidir. Taraflar arasındaki belirsizlik, çoğu zaman ifa sürecinde ihtilafların ortaya çıkmasına, ticari ilişkinin sekteye uğramasına ve ek maliyetlerin doğmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda mahkemelerin tamamlayıcı rolü, yalnızca sözleşmeyi ayakta tutmakla kalmayıp, ticari istikrarın ve güvenliğin korunmasına da hizmet eder.

Örneğin, teslim süresinin veya hizmet kapsamının netleştirilmediği sözleşmelerde mahkemenin yapacağı belirleme, tarafların karşılıklı beklentilerini dengeleyerek uzun sürecek uyuşmazlıkların önüne geçebilir. Aynı şekilde ücretin belirlenmemesi, ticari ilişkilerde taraflardan birinin pazarlık gücünü kötüye kullanmasına yol açabilecekken, mahkeme tarafından objektif ölçütlere dayanılarak yapılacak belirleme, bu tür dengesizlikleri bertaraf eder.

Dolayısıyla, belirsiz edim hükümlerinin mahkeme tarafından tamamlanması yalnızca bir “hukuki boşluğun doldurulması” değil, aynı zamanda tarafların iş ilişkisini sürdürülebilir kılma aracıdır. Bu yaklaşım, ticari hayatın dinamiklerine uygun olarak sözleşmelerin işlevsel kalmasını sağlarken, taraflar arasındaki güven ilişkisini de güçlendirir.

Ⅴ. SONUÇ

Sonuç olarak, sözleşmenin esaslı unsurlarından biri olan edimin belirsiz bırakıldığı durumlarda, mahkemelerin tamamlayıcı rol üstlenmesi hem Türk Borçlar Kanunu hükümlerinden hem de sözleşme hukukunun temel ilkelerinden kaynaklanan bir zorunluluktur. TBK 16, 26 ve 27. madde hükümleri uyarınca esaslı unsurların belirlenebilir olması sözleşmenin geçerliliği için yeterli kabul edilmekte; eksiklikler ise tamamlayıcı hukuk kuralları, ticari teamüller ve dürüstlük ilkesi aracılığıyla giderilmektedir. Bu yaklaşım, sözleşme serbestisi ilkesinin özünü zedelemeden, tarafların iradelerinin korunmasını ve sözleşmenin işlevsel kılınmasını sağlar.

Bununla birlikte mahkemenin sözleşmeye müdahalesi sınırsız bir yetki olarak değerlendirilemez. Tarafların hiç irade beyanında bulunmadığı bir hususun mahkeme tarafından yaratılması, sözleşme serbestisi ilkesine doğrudan aykırılık teşkil eder. Dolayısıyla mahkemelerin rolü, tarafların iradesini ikame etmek değil, mevcut irade beyanlarını tamamlayıcı nitelikte yorumlamaktır.

Belirsiz edim hükümlerinin aynı zamanda tarafların bilinçli bir stratejik tercihi olabileceği de gözden kaçırılmamalıdır. Bu açıdan mahkeme müdahalesi, yalnızca eksiklikleri doldurma işlevi görmez; tarafların ticari stratejilerini de dikkate alarak sözleşmeyi dengeli bir şekilde ayakta tutar. Böylece hem taraflar arasındaki güven ilişkisi korunur, hem de ticari işlemlerde öngörülebilirlik ve istikrar sağlanır.

Son tahlilde, ticari hayatın hızla değişen dinamikleri içinde belirsiz hükümlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu noktada mahkemelerin rolü, sözleşmenin feshedilmesini değil, tarafların iradelerini koruyarak sözleşmenin sürdürülmesini mümkün kılmaktır. Bu yaklaşım, hem ekonomik hayatın ihtiyaçlarına cevap verir, hem de sözleşme hukukunun temel ilkeleriyle uyumlu bir çözüm sunar.

Yazarlar

Nigar Guliyeva

Nigar Guliyeva

Kıdemli Avukat

Ece Nur Aplak

Ece Nur Aplak

Avukat