1. Giriş
“Kilitlenme”, Türk hukukunda özellikle anonim ve limited şirketlerde, pay sahipleri veya yönetim organı üyelerinin temel konularda anlaşamaması nedeniyle şirketin karar alma süreçlerinin tıkanması halini ifade eder. Bu durumda şirket organları toplantı yapamaz, karar yeter sayısına ulaşılamaz veya alınan kararlar uygulanamaz ve sonuçta şirketin faaliyetleri işlevsiz hale gelir. Özellikle şirkette ortak kontrolün olduğu durumlarda, şirket nezdinde karar alınamadığında kilitlenme hali ortaya çıkar. Ortaklık sözleşmelerine, bu tür kilitlenmelerin önlenmesi için kilitlenme hükümleri konulur. İşbu yazımızda, sözü geçen kilitlenme hükümlerinin işlevi ve pratik önemi incelenecektir.
2. Kilitlenme Hükümlerinin Ortaya Çıkışı
Kilitlenme, çoğunlukla taraflar arasındaki menfaat çatışmaları, görüş ayrılıkları, yapısal sorunlar, mali zorluklar, kültürel farklılıklar veya kişisel güvensizlikler gibi sebeplerden kaynaklanır. Ancak her anlaşmazlık durumu kilitlenme hali yaratmamaktadır; asıl önemli olan, bu durumun şirket organlarının çalışmasını engelleyecek boyuta ulaşmasıdır Şirket organları usulüne uygun şekilde toplanabiliyor ve karar alabiliyorsa, alınan kararın olumsuz olması bu durumu kilitlenme olarak nitelendirilemeyecektir. Kilitlenme, organların irade oluşturamaması ve karar alma sürecinin fiilen tıkanması halinde söz konusu olur.
Kilitlenmenin meydana gelebilmesi için, karar alınamaması durumunun ortaklığın faaliyetlerini aksatması gerekir. Bu nedenle geçici olarak karar alınamaması her zaman kilitlenme olarak değerlendirilemez. Bazı durumlarda, müzakere süreçlerinin uzun sürmesi karar alınması gecikebilir; ancak bu durumda sorun karar alamamaktan ziyade karar öncesi hazırlık ve müzakere sürecinin uzamasıdır.
3. Kilitlenme Sonucu Ortaya Çıkan Uyuşmazlıklar
Kilitlenme, yalnızca şirket organlarında karar alınamaması değil, aynı zamanda taraflar arasında çeşitli uyuşmazlıkların doğmasına da yol açabilir. Genel kurul veya yönetim kurulunda gerekli kararların alınamaması, şirket işleyişini ciddi şekilde aksatabilir; bu durumda yönetim kurulunun temsil yetkisini kullanılamaz, yatırım kararlarının alınamaz veya stratejik adımlar ertelenebilir. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) uyarınca, esas sözleşmede öngörülen özel nisaplar ve veto hakları bağlayıcıdır. Bu nedenle, esas sözleşmede belirli kararların alınması için bir pay sahibinin olumlu oyunun aranması halinde, ilgili pay sahibi olumsuz oy kullandığında veya toplantıya katılmadığında hukuken geçerli bir karar alınamaz. Bu durum karar mekanizmasında kilitlenme sonucunu doğurur. Eğer veto hakkının kullanılması pay sahipleri sözleşmesini ihlal eder nitelikteyse, karar mekanizmasındaki kilitlenme aynı zamanda sözleşmenin ihlali anlamına gelir. İhtilafın niteliği ve somut olayın özelliklerine göre, pay sahipleri sözleşmesindeki ilgili hüküm, veto hakkını sözleşmeye aykırı şekilde kullanan tarafın aleyhine mahkemede delil olarak ileri sürülebilir. Diğer taraftan, bu durum pay sahipleri sözleşmesi açısından bir borca aykırılık teşkil edeceğinden, buna bağlı hukuki sonuçlar da ayrıca ortaya çıkabilecektir. Şirket içerisinde çoğunluk ve azınlık arasındaki güç dengesi bozulduğunda, taraflar birbirlerini baskılamak amacıyla kilitlenmeyi araçsallaştırabilir; bu da yatırımcı güveninin kaybına ve ortaklık ilişkisinin sürdürülemez hâle gelmesine neden olabilmektedir. Tarafların kendi aralarında çözüm bulamaması hâlinde ihtilafların yargıya veya tahkime taşınması gündeme gelir ki bu süreç hem yüksek maliyet hem de uzun süreli belirsizlik doğurarak şirketin değerini olumsuz etkilemektedir.
4. Kilitlenme Hükümlerinin İşlevi ve Çözüm Mekanizmaları
Kilitlenme hükümleri, ortaklar arasındaki uyuşmazlıkların kalıcı bir çıkmaza dönüşmesini engellemeyi amaçlayan stratejik düzenlemelerdir. Bu hükümler sayesinde taraflar, karar alma süreçlerinde ortaya çıkan kilitlenmeleri önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde çözebilir. Uygulamada en çok başvurulan yöntemlerden ilki iyi niyetli müzakere (“amicable resolution”)dir. Taraflara belirli bir süre tanınarak bu sürede çözüm aramaları beklenir. Bu kapsamda müzakerelerin tarafsız bir üçüncü kişinin nezaretinde yürütülmesi uygulamada sıkça karşılaşılmaktadır.
İyi niyetli müzakere yoluyla çözüm sağlanamadığında ikinci aşamaya geçilir; bu noktada taraflardan birinin pay devri yoluyla ortaklıktan çıkışı öngörülebilir. Bu amaçla pay devri mekanizmaları, açık veya kapalı müzayede yoluyla alım-satım ya da belirli bir ortağın önceden belirlenmiş bedel üzerinden çıkış hakkı gibi çözümler gündeme gelebilmektedir. Açık müzayede usulünde taraflar, güvenilir bir üçüncü kişi huzurunda artırmaya girer ve en yüksek teklifi yapan taraf payların sahibi olur. Usulün adil işleyebilmesi için ilk teklifin kim tarafından yapılacağı, artırma adımları ve taraflardan birinin sürece katılmaması halinde nasıl hareket edileceği sözleşmede açıkça düzenlenmelidir. Benzer şekilde, kapalı müzayede yönteminde taraflar bedel tekliflerini zarfa koyarak sunar; en yüksek bedeli veren taraf diğerinin paylarını almakla yükümlüdür. Burada da eşit veya geçersiz teklifler halinde nasıl bir yol izleneceğinin belirlenmesi önemlidir.
Son olarak, Anglo-Sakson hukukundan alınarak Türk uygulamasında da yer bulan “Texas Shootout” yöntemi öngörülebilir. Bu yöntemde taraflardan biri, kendi payları için belirlediği bedeli karşı tarafa bildirir; karşı taraf ise bu bedel üzerinden ya paylarını satar ya da karşı tarafın paylarını almak zorunda kalır. Taraflar arasındaki belirsizliği hızla ortadan kaldırması bakımından pratik bir çözüm olmakla birlikte, bildirimin önceliği, süreler ve ödeme şartlarının açık ve net şekilde düzenlenmesi gerekir.
5. Sonuç
Kilitlenme hali, kritik kararların alınamamasına ve şirketin işlevsiz kalmasına yol açarak ortakların ortaklığı sürdürme iradesini olumsuz etkilemektedir. Özellikle birleşme ve devralma (M&A) süreçlerinde kilitlenme hükümlerinin varlığı, kilitlenme riskini azaltarak şirketin sürekliliğini güvence altına almakta ve ortaklar arasındaki güveni pekiştirmektedir. Buna karşılık, yazılı ve önceden belirlenmiş çözüm mekanizmalarının bulunmaması, kilitlenmenin çözümü konusunda yeni anlaşmazlıklara ve mevcut krizin derinleşmesine sebep olabilir. Dolayısıyla, bu tür düzenlemelerin hukuken doğru şekilde yapılandırılması ve olası çıkmazların önlenmesi için profesyonel hukuki destek alınması büyük öneme sahiptir.