İşbu makalede ele alınacak husus destekten yoksun kalma tazminatının iş kazalarına yansımalarıdır. İş kazasından kaynaklanan ölümler neticesinde müteveffanın yakınlarının hak ve alacaklarını korumak, müteveffanın kaybından kaynaklanan elem ve kederlerini bir nebze olsun gidermek ve müteveffanın gelirinden faydalanamadıkları için yaşadıkları yahut yaşamları muhtemel olan ekonomik kaybın giderilmesini sağlamak amacıyla destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talepli davalar açılmaktadır. Bu yazı içerisinde sırasıyla iş kazasının tanımı, destekten yoksun kalma ve manevi tazminat davalarında talepte bulunabilecek kişilerin dava sıfatı, Destekten Yoksun Kalma Tazminatının hukuki temeli, iş kazası ve ölüm neticesi arasındaki illiyet bağı, Hak sahibi ve müteveffa arasındaki destek ilişkisinin niteliği, tazminat hesabının nasıl yapılığı ve desteğin süresi, yetkili ve görevli mahkemenin neresi olduğu hususlarına değinilecektir
İş Hukukunun şüphesiz en girift alanlarından biri iş kazası ve iş kazasından kaynaklanan tazminat davalarıdır. Zira iş kazası sayılan haller 510 Sayılı Kanun’un 13. Maddesinde “İş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.25” şeklinde tanımlanmıştır. Görülüğü üzere iş kazası tanımı son derece geniş bir perspektifte ele alınmıştır. Bu nedenle iş kazası olarak sınıflandırılan kazalar hakkında yapılacak olan tazminat hesaplamaları da aynı ölçekte geniş bir kitleyi kapsamaktadır.
İş kazası sonucunda kazazedenin vefat ettiği durumlarda kazazedenin sağlığında desteğinden faydalanan kişilere hak sahibi denmektedir. Hak sahipliği tanımı mirasçılar kavramından da geniş bir tanım olup destekten yoksun kalma tazminatının taraf sayısı bu sebeple oldukça geniş kesimleri ilgilendirebilmektedir. İşbu hak sahipleri genellikle kazazedenin aile üyelerinden ve bazı spesifik olaylarda da kazazedenin desteği ile geçimini, öğrenimini, masraflarını vb. ihtiyaçlarını gideren kimselerden oluşmaktadır. Başka bir deyişle hak sahipliği sıfatına haiz olmak için talepte bulunan kişilerin kazazede ile alt soy üst soy ilişkisi içinde olması yani kan hısımı olması şartı aranmaz. Bu nedenle destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilen kişilere hak sahibi denmekle birlikte işbu hak sahipleri müteveffanın sağlığında desteğinden faydalandığını ispat eden herhangi biri olabilir.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı esasen temelini 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 53. Maddesinde belirtilen “Ölüm ve Bedensel Zararlar” başlıklı düzenlemeden almıştır. İşbu maddenin son fıkrasında ölüm halinde uğranılan zararlar arasında “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin” uğradığı kayıplara da yer verildiği için destek yoksun kalma tazminatı talepli davaların da dayanağı Türk Borçlar Kanunudur. İş kazaları sonucunda işverene yükletilen sorumluluğun temeli ise işverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranmasından ileri gelmektedir. Buradaki önemli husus ise işverenin sorumluluğunun niteliği olup, işverenin iş kazasının meydana gelmesinde hangi oranda kusurlu olduğu mutlaka tespit edilmelidir. Çünkü iş kazasının meydana gelmesinde işverenin kusursuz sorumluluğu yoktur. Öyle ise evvela iş kazasında işverenin kusur nispeti tespit edilmeli ardından işverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranmasının sonucu bu nispet dâhilinde işverene tazminat olarak yükletilmelidir. (Bakınız: Bu nedenlerle, kusur raporu alınmaksızın, olayın niteliği ve oluş şekli göz önüne alındığında sigortalı veya davalıya kusur yüklenemeyeceği gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine dair kararda direnilmesi isabetsizdir. Yargıtay HGK 2012/1121 E.,2013/386 K.)
İşverenin iş kazasından sorumlu tutulmasının yanında ölüm olay ile iş kazası arasında da bir illiyet bağı olması şarttır. Zira kazazedenin iş kazası geçirmiş olması ölüm neticesinin meydana gelmesiyle doğrudan bağlantılı olmayabilir. Çoğunlukla bu durumun aksine somut olaylar yaşanmış olsa da hayatın olağan akışı içerisinde iş kazası sonucunda örneğin kendine yapılan yanlış bir tıbbi müdahale sebebiyle vefat eden yahut iş kazası akabinde tıbbi müdahaleyi kabul etmediği için kendi kusurlu ihmalkâr davranışı yüzünden vefat eden kişiler olması son derece olağandır. Bu gibi durumlarda yani ölüm olay ile iş kazası arasında illiyet bağının koptuğu durumlarda elbette işverenin sorumluluğuna gidilemeyecektir.
İş kazası ile ölüm olayı arasında illiyet bağı var ise, işverenin kusurlu davranışı ile işçisini gözetemediği bir durum sonucunda iş kazası meydana gelmiş ve işverenin sorumluluğu da doğmuş ise diğer usuli şartlar da mevcut ise bu durumda destekten yoksun kalma tazminatı talep edilmesinin önünde bir engel yoktur. Ne var ki burada talepte bulunan kişi ile müteveffa arasındaki desteğin niteliği irdelenmelidir. Yukarıda hak sahipliği sıfatı hususunda yapılan izahat de belirttiğimiz üzere hak sahibi olmak için müteveffa ile kan hısımı olma şartı yahut müteveffanın mirasçılarından biri olma zorunluluğu yoktur. Ancak müteveffa ölmeseydi az ya da çok olduğuna bakılmaksızın fiilen ve devamlı olarak talepte bulunan o kişiye yardım da bulunuyor ise burada desteğin varlığından söz edilebilir. Öte yandan işbu desteğin sadece maddi bir destek olmadığına da değinmek gerekir. Zira hizmet eylemli ve düzenli ise destek sayılması için yeterlidir. (Bakınız: Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. (15.HD.26.12.1975, 4177-5185) Destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir. 4.HD.01.02.2011, E.2009/14007 – K.2011/932))
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı yönünden hesaplama yapılır iken dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekildedir:
- Müteveffanın doğum ve ölüm tarihi tespit edilerek kaç yaşında vefat ettiği bulunur.
- Müteveffanın ölüm tarihi ile kaza tarihi arasında zaman bakımından farklılıklar var ise kaza tarihi de ayrıca tespit edilmelidir.
- Müteveffanın bakiye yaşam süresi hesaplanmalı ayrıca emekli olacağı muhtemel tarihte tespit edilmelidir.
- Talepte bulunan hak sahiplerinin hepsinin kaza tarihindeki yaşı tespit edilmeli ayrıca her biri için ayrı ayrı bakiye yaşam süresi tespit edilmelidir.
Zira bahsi geçen tespitler yapılmadan destekten ne kadar süre faydalanılacağı hesaplanamaz. Çünkü desteğin süresi müteveffanın yaşamı ile sınırlıdır. Müteveffanın ve tüm hak sahiplerinin muhtemel yaşam süresi hesaplanmalıdır ki müteveffadan daha uzun yaşayacak ya da diğer hak sahiplerinden muhtemelen önce vefat ederek destekten faydalanma sırasından çıkacak kişiler tespit edilebilsin. Bu nedenle kişilerin yaşları oldukça önemli bir husustur. Öte yandan şayet tazminat talebinde bulunan kişiler müteveffanın çocukları ise bunlar yönünden destekten faydalanma süreleri ayrıca değerlendirilmiştir. Yargıtay kararları ile yerleşik uygulamaya göre Hak sahibi kız çocukların destekten yararlanma süreleri, evlenmelerinin üstün olasılık içinde bulunduğu yaşa göre belirlenir ki, bu yaş kural olarak köylerde 18, kentlerde 22’dir. Ne var ki, gerçeğin varsayımlara üstünlüğü ilkesi gereğince fiili duruma göre destekten yararlanma süresi saptanmalıdır. Hak sahibi erkek çocuk yönünden destekten yararlanma süresinin belirlenmesinde; 18 yaşın ikmalinden sonrası için de, yüksek öğrenim nedeniyle 25 yaşını ikmal edeceği tarihe kadarki süre esas alınmalıdır. Ancak biz bu görüşe katılmıyoruz. Zira bir çocuğun anne veya babasının varlığına ve desteğine ömür boyu ihtiyacı olduğu görüşü içindeyiz. Bu nedenle çocuklarında tıpkı müteveffanın hak sahibi eşine tanındığı gibi ömrü boyunca destekten faydalandığının kabul görmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Hak sahiplerinden bahsederken mutlaka değinilmesi gereken bir diğer önemli unsur ise YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULUNUN 2016/5 E., 2018/6 22.06.2018 tarihli kararıdır. YİBBGK kararında aynen “6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 417/3 hükmünde işverenin kanuna ve sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle işçinin ölümüne bağlı zararların tazmininin sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir. Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması konusunda ise TBK’daki haksız fiil kapsamında yer verilen düzenlemeler uygulama alanı bulacaktır. Öte yandan iş kazası veya meslek hastalığı sonucu veya sürekli iş göremezlik geliri almakta iken ölen sigortalının hak sahibi olan anne ve babaya kanunda belirtilen şartları taşıması halinde ölüm geliri bağlanmaktadır. YİBBGKK’ye göre anne-babaya ölüm geliri bağlanması sosyal güvenlik hakkının bir yansıması olup tamamen sosyal güvenlik mevzutaından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla anne-babaya bağlanacak ölüm geliri ile destekten yoksun kalma tazminatının kaynak mevzuatları ve özellikleri farklılık göstermektedir. Bu bağlamda, anne-babanın ölüm gelirine hak kazanmaması destekten yoksun kalma tazminatı talep edilmesine engel olmayacaktır.
Bununla birlikte anne-babaya ölüm gelirinin bağlanması destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında dikkate alınacaktır. SGK tarafından anne-babaya yapılan ödemeler ve bağlanan gelirlerin Kurum tarafından rücu edilebilecek kısmı destekten yoksun kalma tazminatından indirilecektir.”
Denmekle Yargıtay 21. Hukuk Dairesi ile diğer Yargıtay Daireleri arasındaki fikir ayrılığına nokta konmuştur. Zira Yargıtay 21. Hukuk Dairesi müteveffa işçinin anne ve babası yönünden destekten yoksun kalma tazminatında zararın varlığı için 5510 Saylı Kanun kapsamında ölüm aylığına hak kazanma şartlarını aramıştır. Oysa diğer daireler bu hususta bir şartın varlı olmaksızın karine olarak anne ve babanın her halükarda çocuğunun desteğinden faydalandığını öne sürmüşlerdir.
YİBBGKK’de açıklığa kavuşturulan bir diğer husus ise destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinde çocuğun anne-babaya destek olduğunun fiili karine olarak kabul edilmiştir. Nitekim Karar’da açıklandığı üzere çocuğun, anne-babaya destek olacağı konusu Türk Medeni Kanunu’nun aile hukukuna ilişkin hükümlerinden görülmektedir. Kaldı ki genel yaşam deneyimleri de çocuğun anne ve babasına her koşulda ve belirli bir düzeyde hayattayken veya gelecekte sürekli ve düzenli bir şekilde destek olacağını işaret etmektedir. Anne-babanın gelirinin olması, çocuğunun nakdi olarak bakımına ihtiyaç duymaması çocuğun ölümü halinde anne-babanın bulunduğu sosyal seviyedeki hayatını güçleştirmediği anlamına gelmemektedir. Bu bakımdan her anne-babanın, çocuğunun ölümüyle destekten yoksun kalacağı Yargıtay İçtihadı Birleştime Büyük Genel Kurulu tarafından karine olarak kabul edilmiştir.
Son olarak İş Kazasından Kaynaklanan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı davalarında görevli mahkemeler iş Mahkemeleri olup yetkili mahkemeler ise kazanın gerçekleştiği yerdeki yahut işverenin merkezinin bulunduğu yerdeki iş mahkemeleridir.