GİRİŞ
Devralma işlemleri, şirketlerin finansal, hukuki ve operasyonel durumlarının detaylı bir şekilde değerlendirildiği karmaşık süreçlerdir. Devralma süreçlerinde devralınacak hedef şirket hukuki açıdan şirket yapılanması, şirketin varlıkları, şirketin faaliyet alanına ilişkin edindiği lisanslar ve izinler, fikri mülkiyet hakları gibi birçok açıdan hukuki, finansal ve teknik anlamda incelenmekte ve risk analizi yapılmaktadır. Ancak, bu sürecin en önemli ve bazen göz ardı edilebilen bir yönü de şirketin faaliyetlerinin çevre hukuku açısından incelenmesidir. Şirketin faaliyetlerinin çevre hukuku açısından değerlendirilmesi şirketin faaliyetleri sırasında çevreye zarar verme potansiyeli ve bu zararların önlenebilmesi için alınması gereken önlemler, yapılması gereken yatırımlar ve çevre mevzuatındaki yükümlülüklere tabiliğin incelenmesini konu edinmektedir. Devralma süreçlerinde devralınacak şirketin çevresel yükümlülüklerin doğru bir şekilde analiz edilmesi, devralan şirketin karşılaşabileceği risklerin yönetilmesinde kritik rol oynamaktadır. Nitekim Türk çevre mevzuatı çevresel yükümlülükler ve bunların ihlali durumunda uygulanması muhtemel ağır yaptırımlara yönelik detaylı düzenlemeler içermektedir.
A. DUE DİLİGENCE SÜRECİNDE ÇEVRESEL İNCELEMELER
Due diligence süreçlerinde yapılacak çevresel incelemelerin kapsam ve önemi incelemeye konu şirketin faaliyet alanı ve çevreye zarar verme potansiyeline bağlı olarak değişebilmektedir. Örnek olarak çevreye zarar verme potansiyeli yüksek olan bir fabrika, maden veya benzeri bir tesisi işleten şirketlere yönelik yapılacak çevresel incelemelerin kapsamı yaptırımların ağır ve idari nitelikte olması sebebiyle diğer faaliyet alanlarına kıyasen daha önemli olacaktır. Due diligence aşamasında yapılan çevresel incelemeler devralınacak şirketin projelerine yönelik çevresel etki değerlendirme süreçlerinin tamamlanması, gerekli çevre izinlerinin alınması, atıkların yönetimi, su ve hava kirliliği gibi konuları kapsamaktadır. Devralma işlemleri sırasında, şirketin geçmişteki çevresel performansı ve gelecekteki olası çevresel etkileri detaylı bir şekilde değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme, devralan şirketin potansiyel maliyetlerini ve çevresel yükümlülüklerini minimize etmesine yardımcı olmakla birlikte işlem sözleşmelerinde çevresel problemlerin devralma öncesinde çözümü için mekanizmaların kurulmasına, olası zarar hesaplamalarının yapılmasına ve bu kapsamda zarar tazmini ve teminat gibi düzenlemelerin öngörülmesine olanak sağlamaktadır. Çevresel yaptırımların yüksek tutarlı idari para cezaları niteliğinde olması ve hatta bazı durumlarda faaliyet durdurma aşamasına kadar gelmesi sebebiyle pay satım alım sözleşmesinde işbu düzenlemelerin yer alması alıcı tarafın işlemi gerçekleştirmekteki menfaatlerinin korunması adına büyük önem arz etmektedir.
Diğer yandan çevresel yükümlülüklerin hukuki, finansal ve teknik due diligence ile detaylı tespiti, alıcının devralma sonrasında ilgili faaliyeti gösterirken uyması gereken yükümlülükleri ortaya çıkaracağı için de önemlidir. Alıcı bu kapsamda çevre hukukuna uygun faaliyet göstermek adına katlanması gereken maaliyetleri ve tamamlanması gereken eksiklikleri net bir şekilde görerek daha efektif bir iş planı oluşturabilmektedir.
B. ÇEVRE HUKUKU KAYNAKLI RİSKLERİN YÖNETİMİ VE İŞLEM SÖZLEŞMELERİNE YANSITILMASI
Due diligence aşamasında hedef şirketin faaliyet kapsamının detaylı şekilde analizi ile bağlantılı olarak tabi olduğu çevresel düzenlemelerin tespiti gerçekleştirilir. Uyulması gereken çevre hukuku mevzuatının tespit edilmesi hedef şirketin faaliyetlerini sürdürürken çevre mevzuatına ne derecede uyumlu hareket ettiğinin belirlenmesi ve risk analizi yapılmasını sağlayacaktır. Yapılan risk analizi çerçevesinde işlem sözleşmelerinde alıcı tarafın hukuki ve ticari menfaatlerini koruyucu çeşitli hükümler düzenlenebilecektir.
Çevresel risklerin birleşme ve devralma süreçlerindeki pay alım satım veya varlık devri sözleşmelerine en önemli yansımalarından biri tazmin hükümleridir. Devralma öncesi döneme yönelik çevresel ihlallerden kaynaklı ancak devralma sonrası ortaya çıkabilecek zararlardan alıcının sorumlu tutulmaması ve alıcının maruz bırakılmaması, özel cezai şart öngörülmesi veya rücu hakkının düzenlenmesi tipik bir özel tazmin sorumluluğu hükümleridir. Burada özellikle ağır yaptırım uygulanma potansiyeline sahip riskler tespit edilerek (örnek olarak tehlikeli maddelerin gerekli ruhsat ve özelliklere sahip taşıtlar ile taşınmaması, atıkların bertarafı veya geri kazanımına ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmemesi) bu riskler özelinde doğrudan veya dolaylı bir zararın ortaya çıkması durumunda alıcının zararının tazmin edilmesi sağlanmaktadır.
İşlem sözleşmelerinde satıcının devralma işlemi gerçekleştirilmeden belirli çevresel eksiklikleri tamamlanması gerektiği de bir kapanış ön şartı olarak öngörülebilir. Bu hükümlere örnek olarak eksik atık beyan formlarının tamamlanması, sahip olunan çevre izin ve lisanslarının yenilenmesi veya idari makamlar tarafından satıcıya bildirilen çevre hukuku mevzuatı kaynaklı eksikliklerin tamamlanması gösterilebilir.
Son olarak ise, birleşme ve devralma işlemlerinde hedef şirketin sahip olduğu çevresel izin ve ruhsatların kapsamı ve niteliği, işlemin tamamlanması öncesinde özel önem arz eder. Bazı çevresel izinler şirkete veya ilgili tesise/projeye özgü verilmiş olup, devralma sonrasında geçerliliğini yitirebileceğinden, ilgili idareye önceden bildirimde bulunulması, onay alınması veya yeni başvuru yapılması gerekebilir. Örneğin, 12.05.2025 tarihi itibari ile yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca proje sahibinin herhangi bir nedenle değişmesi durumunda; projenin yeni sahibi, projenin devrine konu bilgi ve belgeleri (noter onaylı devir sözleşmesi, tapu senedi, ilgili idaresince onaylı icra/ihale sonuç belgeleri ve benzeri), nihai çevresel etki değerlendirmesi raporu/proje tanıtım dosyası ve eklerinin proje sahibinin taahhüdü altında olduğunu belirten taahhütnamesini ve taahhüdü imzalayan yetkilinin noter onaylı imza sirküleri ile ticari sicil gazetesini altı ay içerisinde ilgili il müdürlüğüne sunmakla yükümlüdür. Bu kapsamda, işlem öncesi çevresel izinlerin devrine veya geçerliliğine ilişkin özel hükümler içeren mevzuat hükümleri dikkatle incelenmeli, gerektiğinde idareyle önceden temas kurulmalı ve sürecin işlem takvimine etkisi değerlendirilmelidir.
C. SONUÇ
Sonuç olarak, birleşme ve devralma işlemlerinde çevresel yükümlülüklerin bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi, işlem güvenliği ve hukuki öngörülebilirlik açısından gereklidir. Çevre mevzuatına uyum düzeyinin tespiti, yalnızca işlem öncesi risk analizine katkı sağlamakla kalmamakta, aynı zamanda işlem sonrası sorumlulukların doğru şekilde yapılandırılmasına da olanak tanımaktadır. Bu çerçevede, çevresel izin ve ruhsatların devrine ilişkin hukuki gerekliliklerin dikkate alınması, sözleşmesel teminat mekanizmalarının öngörülmesi ve ilgili idari otoritelerle gerekli koordinasyonun sağlanması, sürdürülebilir bir birleşme ve devralma stratejisinin temel unsurlarındandır. Tespit edilen çevresel risklerin, işlem sözleşmelerine özel tazmin, ön şart ve faaliyet sonrası taahhüt mekanizmaları yoluyla yansıtılması, hukuki ve mali risklerin kontrolü bakımından kritik önem taşımaktadır.