GİRİŞ
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) uyarınca, her türlü borcun kefalet sözleşmesi ile teminat altına alınması mümkündür. Bu nedenle kira sözleşmesi kapsamında, kiracının kira sözleşmesinden doğan borçları da kefalet sözleşmesine konu edilebilir ve teminat altına alınabilir. Kefilin sorumluluğu ise kira sözleşmesinde özellik arz ettiğinden kefaletin ayrıca bazı şekli şartlar ihtiva etmesi gerekmektedir. Ayrıca belirli süreli kira sözleşmesine yönelik verilen kefaletin, sözleşmenin uzayan dönemlerinde de geçerli olup olmayacağı hususu ise sözleşmenin içeriğine ve kefalete ilişkin şekil şartlarına göre tespit edilecektir. Bu makalemiz kapsamında kira sözleşmelerinde kefalete ilişkin şekil şartlarına ve özellikle kira sözleşmelerinin uzayan döneminde kefilin sorumluluğuna değinilecektir.
KİRA SÖZLEŞMELERİNDE KEFALET HÜKMÜ VE ŞEKİL ŞARTLARI
Kira sözleşmelerinde kefaletin şekli şartlarına değinmeden önce kefaletin geçerlilik koşullarını irdelemek gerekmektedir. Zira şekil şartı da bir geçerlilik koşulu olup şekil şartına aykırılık halinde kefalet geçersiz olacaktır. Kefaletin geçerli olabilmesi için (i) yerine getirilmemesi halinde kefilin sorumlu olmayı üstlendiği geçerli bir asıl borcun bulunması, (ii) geçerli bir kefalet sözleşmesinin bulunması, (iii) kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması (iv) kefilin sorumlu olduğu meblağın belirlenmesi gerekmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki bir hukuki işleme yönelik kefalet ilişkisi, ayrı bir kefalet sözleşmesi ile kurulabileceği gibi esas hukuki işleme yönelik sözleşmenin içerisinde kefalet hükmüne yer verilmesi suretiyle de kurulabilir. Zira bu hususta önem arz eden kefaletin TBK’nın 583. maddesinin 1. fıkrası uyarınca belirlenen şekil şartlarını haiz olmasıdır.
Nitekim kira sözleşmeleri için kefalet ilişkisi ise genellikle kira sözleşmeleri içerisinde yer alan kefalet hükmü ile kurulmaktadır. Kira sözleşmesinin içerisinde yer alan kefalet hükmünün geçerli olabilmesi için yukarıda sayılanlara ek olarak kira sözleşmesinin de geçerli bir şekilde kurulmuş olması gerekmektedir. Zira Kefalet sözleşmesinin feriliği ilkesi uyarınca, geçerli bir kefalet sözleşmesinin söz konusu olabilmesi için kira sözleşmesinin de geçerli biçimde kurulmuş olması gerekir. Kira sözleşmesi baştan itibaren hükümsüz ise bu sözleşmeden doğan borçlar mevcut olmayacağından kefalet sözleşmesi de geçersiz olacaktır.
TBK’nın 583. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” Kira sözleşmeleri özelinde değerlendirmek gerekirse; kira sözleşmesine eklenen kefalet hükmünün geçerli olabilmesi için kira sözleşmesinde kefilin el yazısı ile sorumlu olduğu miktar ve kefalet tarihi mutlaka belirtilmelidir.
Kefalet Türü Yönünden İnceleme
Hükümde belirtilen şartları kefalet türü yönünden incelemek gerekirse; taraflar arasında müteselsil kefalet hususunda anlaşma varsa kefaletin müteselsil olduğuna ilişkin ibare mutlaka kefilin el yazısı ile belirtilmelidir. Aksi halde kefalet, adi kefalet olarak kabul edilecektir. Belirtmek gerekir ki “müteselsil” ibaresi, kefil tarafın el yazısı ile değil de metin içerisinde matbu olarak yazılmış ise de adi kefalet olarak kabul edilecektir.
Kira sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe adi kefalet kuralının bir istisnası ise 6012 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”)’nun 7. maddesidir. Zira kiracı için ticari bir iş sayılan kira sözleşmesine kefil olunması halinde, müteselsil ibaresi hiç kullanılmamış ya da bu ibare kefilin el yazısı ile yazılmamış olsa bile işbu kira sözleşmesinden doğan borca kefalet, TTK’nın “İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez. / Ticari borçlara kefalet hâlinde hem asıl borçlu ile kefil hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de birinci fıkra hükmü geçerli olur.” hükmü uyarınca kural olarak müteselsil kefalet sayılacaktır. Ancak ticari işlerdeki bu hususun da bir istisnası bulunmakta olup 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (“TKHK”)’nun 4. maddesinin 6. fıkrası uyarınca “tüketicinin edimlerine karşılık olarak alınan şahsi teminatlar, her ne isim altında olursa olsun adi kefalet sayılır”. Bu bağlamda kiracının tüketici olması halinde, kefalet TKHK’nun 4. maddesinin 6. fıkrası uyarınca adi kefalet sayılacaktır.
Kefalet Limiti ve Tarihi Yönünden Değerlendirme
Hükümde belirtilen şartları kefalet limiti yönünden incelemek gerekirse; kefilin sorumlu olacağı limitin mutlaka kefilin el yazısı ile belirtilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle kira sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı limit hiç belirtilmemişse ya da kefilin el yazısı ile değil de matbu olarak belirtilmiş ise bu kefalet hükümsüz olacaktır.
Diğer bir husus olarak madde hükmü uyarınca kefaletin tarihinin de kefilin el yazısı ile belirtilmesi gerekmektedir. Zira bu hususlar geçerlilik şartı olup kira sözleşmesinde bulunmaz ise kefalet geçersiz olacaktır.
KİRA SÖZLEŞMELERİNİN UZAYAN DÖNEMİNDE KEFİLİN SORUMLULUĞU
TBK’nın 347. maddesi uyarınca konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az 15 (onbeş) gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılacaktır. Bu durumda belirli süreli kira sözleşmesi için kefalet veren kefilin sözleşmenin uzayan döneminde de sorumlu olup olmayacağı hususu gündeme gelmektedir. Anılan madde hükmü uyarınca kira sözleşmesi 1 (bir) yılın sonunda kanunen yenilendiği için sözleşmenin ne kadar süreceği ve kira bedelinin ne kadar olacağı belirli değildir.
Nitekim bu husus dikkate alındığında kefilin sınırsız bir süre ve kira bedeli sorumluluğu bulunmaktadır. Bu husus 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK”)’nun 23. maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Zira “kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz.” kefilin sınırsız bir süre ve kira bedeli ile sorumlu tutulması ise anılan madde hükmü uyarınca kişilik haklarının ahlaka aykırı olarak sınırlanması sayılacağından hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Bu nedenle TBK’nın 598. maddesi uyarınca; “Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir”. Görülmektedir ki kanun koyucu tarafından kefilin sınırsız süre ve borç miktarı ile sorumlu olmasının önüne geçilmiş ve kefilin sorumluluğunun en fazla 10 (on) yıl sürdürülmesini, 10 (on) yıldan fazla süreli kefaletlerde ise bitiminden itibaren yeni bir kefalet verilmesini ya da mevcut kefaletin uzatılmasını öngörmüştür.
Kira sözleşmesinin uzayan dönemlerinde kefilin sorumluluğu ise tüm bu hükümler dikkate alınarak yorumlanmalıdır. Şöyle ki, kira sözleşmelerinin uzayan kira dönemlerinde de mevcut kefaletin geçerli olabilmesi için bu hususun sözleşmede açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Örneğin kefil, kiracının oturduğu süre boyunca kira sözleşmesinde kefil olacağını beyan etmiş ise yani kefilin iradesi, sadece bir yıllığına kefil olmaya yönelik değil ise sonraki yıllara ilişkin kira tutarı belirtilmemiş olsa bile ilk kira tutarı üzerinden kefil sorumlu olmalıdır. Ancak burada önemle belirtmek gerekir ki bu sorumluluk yukarıda bahsedildiği üzere en fazla 10 (on) yıl ile sınırlıdır.
Bir başka durumda ise kira sözleşmelerinde kefilin sorumlu olacağı azami miktar ve süre belirtilmektedir. (Örneğin; Kefil, 5 (beş) yıl süre ile ve en fazla 5.000.00.-TL ile sınırlıdır.) Belirtmek gerekir ki bu durumda, kira sözleşmesinin uzayan döneminde de kefilin sorumluluğunun devam etmesi için bunu hususunda açıkça kira sözleşmesinde düzenlenmesi gerekebilir. Şayet, belirli süreli kira sözleşmesi süresinin, kefalet süresinden daha kısa olması durumda uzayan dönemde kefilin sorumluluğuna gidebilmek için kira sözleşmesinde uzayan dönemde sorumluluğa ilişkin hüküm aranmazken; kefalet süresinin, belirli süreli kira sözleşmesi süresinden daha kısa ya da eşit olduğu durumlarda kira sözleşmesinin uzayan döneminde kefilin sorumlu olabilmesi için bu hususun mutlaka sözleşmede düzenlenmesi gerekmektedir. Çünkü ilk ihtimalde kira sözleşmesinin süresi uzamış olsa da kefalet süresi sınırları içerisinde kalabilecek iken; ikinci ihtimalde kira sözleşmenin uzaması durumunda kefalet süresi aşılacaktır. Bu nedenle ikinci ihtimalde, kira sözleşmesinde kefilin uzayan dönemde sorumlu olabilmesi için açıkça hüküm bulunmalıdır.
[WPSM_AC id=9073]
Saygılarımızla,
Kılınç Hukuk & Danışmanlık