A. İCRA MEMURUNUN MUAMELESİNİ ŞİKÂYETTE USUL
Bilindiği üzere icra-iflas müdürlüklerince gerçekleştirilen işlemler, hukuki düzenlemelere ve kanunlara uygun şekilde yapılması gereken bir malın haczedilmesi, satılması, borçluya tebligat gönderilmesi gibi usuli işlemlerdir. Bu işlemlerin usulüne uygun şekilde yapılmamasına karşı şikâyet hakkı, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (“İİK”)’nun 16. maddesinde düzenlenmiş olup ilgili düzenlemeye göre işlemlerin kanuna uygun şekilde, sebepsiz şekilde sürüncemede bırakılmadan, hadiseye uygun ve hakkın yerine getirilmesine yönelik olması gerekmektedir. Bu kriterlere uygun şekilde yapılmayan icra-iflas müdürlüğü işlemlerine karşı mahkeme nezdinde şikâyette bulunulabilir.
İcra memurunun muamelesini şikâyet, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”)’nun madde 118. anlamında dava niteliğinde olmayıp kendi başına icra iflas hukukunun yapısına ait bir hukuki yoldur. Şikâyette iki taraf mevcut olup, taraflar davacı davalı şeklinde değil şikâyet eden ve şikâyet olunan şeklinde isimlendirilmektedir. Burada esas olan menfaatin korunması olduğu için icra memurunun muamelesini şikâyet hakkı, güncel ve hukuki menfaate sahip kişilere tanınmış olup müdürlüğün kendiliğinden dosyayı şikâyet talebiyle mahkemeye taşıması mümkün değildir. Dolayısıyla en başta borçlu ve alacaklı icra memurunun muamelesini şikâyet edebilecekleri gibi bu kişiler haricinde dosya ile ilgili üçüncü kişiler de şikâyette bulunabileceklerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken ve işbu yazının konusunu oluşturan vekalet ücretinin hangi tarafa yükletileceği sorunu bakımından özellik arz eden husus; her ne kadar icra memurunun muamelesi şikâyet edilecekse de icra müdürlüğünün kendi başına şikâyete taraf olarak gösterilemeyecek olmasıdır. Yani icra memurunun muamelesinin şikâyet edilmesi durumunda şikâyet olunan karşı taraf, müdürlükçe tesis edilen işlemden faydalanan kişi/kurum olmalıdır.
Şikâyet süresi kural olarak icra memurunun muamelesinin öğrenildiği tarihinden itibaren yedi gün olarak düzenlenmiş olup bu süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Ancak istisnai olarak bir hakkın yerine getirilmemesi ve sebepsiz yere sürüncemede bırakılması durumlarda yedi günlük süre aranmayıp ilgili kişi tarafından her zaman icra memurunun muamelesini şikâyet yoluna başvurulabilecektir.
Şikâyet için yetkili mahkeme, söz konusu işlemi yapan icra-iflas müdürlüğünün tabi olduğu icra hukuk mahkemesidir. Bu şikâyet sonucunda mahkeme tarafından, ilgili müdürlükçe tesis edilen işlem incelenerek şikâyetin kabulü veya reddi şeklinde hüküm tesis edilmektedir.
Bu noktada hukuki tartışmaya sebep olan husus ise icra memurunun muamelesinin şikâyete konu olması durumunda şikâyetin kabulünde vekalet ücretinin kim tarafından karşılanacağıdır. İcra memurunun işlemini şikâyet durumunda şikâyet olunan taraf sıfatıyla şikâyette yer alan kişi esasında icra memurunun muamelesinden kaynaklanan usulsüz işlem sebebi ile aleyhe vekalet ücreti ödemekle yükümlü kalmaktadır. Bu yazımızda bu tartışma ele alınacak olup farklı yargı kararları ışığında değerlendirme yapılacaktır.
B. İCRA MEMURUNUN MUAMELESİNİ ŞİKÂYET DAVASININ KABULÜ HALİNDE VEKALET ÜCRETİ
İİK’nun 16. maddesi uyarınca yapılacak icra memurunun muamelesini şikâyet davasında şikâyetin kabulüne karar verilmesi halinde; yargılama giderlerinin şikâyet edilenin üstünde bırakılması ve aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesi hakkaniyete aykırı bir durum oluşturmaktadır. Esasında icra memurunun usulsüz muamelesi hakkında hiçbir dahli bulunmayan şikâyet olunan olarak gösterilen karşı tarafın günün sonunda yaptırıma maruz kalması bu tartışmaya neden olmaktadır. Bu konu hakkında yerleşik bir içtihat bulunmamakla birlikte çelişkili kararlar mevcuttur. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 01.11.2017 Tarihli, 2017/3342 Esas ve 2017/6658 Karar sayılı ilamında;
“Mahkemece, davacının borçlu olmadığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş; yargılama gideri ve vekalet ücretinden davalı taraf sorumlu tutulmuştur. Dosyanın incelenmesinde; … 16. İcra Müdürlüğü’nün 2012/15582 Esas numaralı takip dosyasında alacaklı-davalının talebi üzerine davacı bankaya İİK’un 89. maddesi gereğince 1. ve 2. haciz ihbarnameleri gönderildiği, davacı banka tarafından bu ihbarnamelere itiraz dilekçeleri verildiği ancak dilekçelerin üzerinde icra müdürlüğü görevlilerinden hiç kimsenin dosyaya havalesini gösterir kaydın olmadığı, bu doğrultuda da icra müdür yardımcısı imzalı 26/12/2012 tarihli tutanak olduğu anlaşılmaktadır. O halde, itirazların süresinde olmadığı, 3. haciz ihbarnamesi düzenlenmesi doğru olduğu ve eldeki davanın açılmasına davalının sebebiyet vermediği anlaşılmaktadır. Açıklanan sebeplerle davanın açılmasında kusuru bulunmayan davalı aleyhine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesi doğru görülmemiştir.”
şeklinde karar verilmiştir. Dolayısıyla ilgili karar uyarınca davalının sebep olmadığı bir işlemden dolayı vekalet ücretinden sorumlu tutulması mümkün olmamalıdır. Yine aynı yönde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nin 32. Hukuk Dairesi’nin 01.12.2020 Tarihli, 2020/503 Esas ve 2020/703 Karar sayılı ilamında;
“…ancak şikayetin konusunun icra müdürlüğü işlemi olması nedeniyle alacaklı yararına vekalet ücreti ile yargılama giderlerine hükmedilmemesi gerektiği anlaşıldığından, davalı borçlu vekilinin bu yöndeki istinaf isteminin yerinde olduğu görülmekle istinaf başvurusunun kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir”
karar verilmiştir.
Aksi yönde ise Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 04.07.2023 Tarihli, 2022/9757 Esas ve 2023/4535 Karar sayılı ilamında şöyle denmektedir:
“….yapılan tebliğ işleminin usulsüz olduğu, borçlunun usulsüz tebliği daha önce öğrendiği ispatlanamadığından TK’nın 32. maddesi gereğince usulsüz tebliğe muttali olduğunu beyan ettiği 24.01.2021 tarihinin tebliğ tarihi olduğunun tespitine ilişkin İlk Derece Mahkemesince verilen kararda ve alacaklı davanın reddine karar verilmesini talep ettiğinden aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi ile istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş.. temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup alacaklının temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.”
Hukukumuzda bu sorunun cevabı esasen 21.12.2015 Tarihli ve 29569 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 11. maddesi kapsamında düzenlenmiş idi. İlgili düzenlemeye göre, “İcra ve iflas müdürlüklerinin yaptığı işlemler nedeniyle icra mahkemesine yapılan şikayetlerde, hukuka aykırılığın icra ve iflas memurunun hatasından kaynaklanması nedeniyle verilecek şikâyetin kabulü kararlarında, Hazine aleyhine maktu ücrete hükmolunur.” denilmekteydi. Bu düzenleme ile birlikte, şikayet davasının kabulü halinde şikayet eden lehine hükmedilecek vekalet ücretinin maktu olarak Hazine’den alınması öngörülmekte ve böylelikle usulsüz muamelede dahli bulunmayan şikâyet edilenin menfaati korunmaktaydı. Ancak 30.11.2016 tarihli 29904 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tarife ile yapılan değişiklikle birlikte 11. maddenin 4. fıkrası yürürlükten kaldırılmış olup, artık mahkemelerce hükmedilecek maktu vekalet ücreti bakımından Hazine aleyhine hüküm tesis edilememektedir.
Görüleceği üzere bu konuda mevzuatta açıkça bir düzenleme bulunmaması, yargı kararlarında birlik bulunmaması karşısında; icra memurunun muamelesinin şikâyet edilmesi ve mahkemece şikâyetin kabulü kararı verilmesi halinde vekalet ücreti sorunu gündeme gelmektedir. Kanaatimizce şikâyet konusu icra memuru işleminin usulsüz olmasında müdahalesi olmayan bir kişinin bu şekilde vekalet ücreti ödemeye mecbur bırakılması hakkaniyete uygun düşmemektedir.